Anevrizma nedir?
Anevrizma, kan damarlarının duvarlarındaki zayıflama sonucu bir balon gibi genişlemesi olarak tanımlanmaktadır. Halk arasında baloncuk olarak bilinmektedir. Anevrizmada damar duvarı zayıflamış, incelmiş ve yırtılma riski bulunmaktadır. Vücudun herhangi bir bölgesindeki damarda meydana gelebilen ancak en sık kalpten çıkan ve tüm vücudu besleyen ana damarda oluşan anevrizma, aortanın kalpten çıkan bölgesinde ve göğüs içindeki aortada da oluşabilmektedir. Anevrizma oluşumunda en büyük sebebi ise damar sertliğidir (aterosklerozdur).
Anevrizmalar yapı itibarı ile damar duvarının doğuştan itibaren zayıf olduğu noktalarda, genel olarak damarın daha küçük dallara ayrıldığı noktalarda oluşur. Damar duvarının zayıf olduğu noktada damar içi basınç nedeniyle her kalp atımında damar duvarı zayıf noktadan dışarı doğru bombeleşerek baloncuk meydana gelir. Baloncuk duvarı, basınca dayanamadığından dolayı patlar, patlama ya kendiliğinden olur ya da eforla meydana gelir. Örneğin ıkınma, öksürme, cinsel temas gibi basınç artmasına neden olan aksiyonlar.
Beyin damarındaki anevrizmalar, oluş nedenlerine, yerleşimlerine, damar ile ilişkilerine, şekillerine, büyüklüklerine göre çeşitlere ayrılırlar(sakküler / füziform; konjenital / mikotik / travmatik / disekan / aterosklerotik /dar boyunlu / geniş boyunlu / ince duvarlı / kalın duvarlı; küçük anevrizma / büyük anevrizma / dev anevrizma / tromboze anevrizma / gibi ).Daha çok karşılan anevrizmalar, doğuştan gelen bir takım bozuklukların üzerine sonradan eklenen ve kan akışını etkileyen faktörlerle ortaya çıkan, atardamarların çatallanma ya da damar ayrılma noktalarından görülen ve çoğunlukla kiraz benzeri anevrizmalardır.
Beyin damarının konjenital sakküler anevrizmalarının her ne kadar doğuştan bir başlangıçları olsa da, bu lezyonların ortaya çıkışı genel olarak 40-60 yaş arasında ve daha çok ağır bir beyin kanaması olan SAK ile olur. Diğer yaş gruplarında nadir olarak görülmektedir.
Beyin anevrizmalarının sıklığında ırk ve bölge özellikleri önemli bir yere sahiptir. Bazı toplumlarda ve ailelerde anevrizma görülme oranı son derece yüksektir. Bundan dolayı genetik faktörlerin önemi olduğu görülmektedir. Beyin anevrizması ve spontan subaraknoid kanamalı hastaların yaklaşık olarak 1/10’unda ailesel öykü mevcuttur; bu hastalarda klinik tablonun genel olarak daha erken yaşlarda ortaya çıktığı ve daha ağır seyrettiği bilinmektedir. Marfan sendromu, Ehlers-Danlos sendromu, nörofibromatozis, psödoksantoma elastikum, polikistik böbrek hastalığı, aorta koarktasyonu gibi bazı sistemik bağ dokusu hastalıklarında, beyin anevrizması görülme ihtimali artış gösterir. Yaş ve cinsiyet de oldukça önemli bir etkendir.
Beyin anevrizmalarının %90’ından fazlası, anevrizmanın yırtılıp kanaması ile ortaya çıkar. Bu, spontan subaraknoid kanama (SAK) denilen çok ağır bir beyin kanamasıdır. Anevrizma ile birlikte görülen ağır beyin kanamasını ve bu kanamanın tetiklediği bir dizi komplikasyonu ilk olarak tedavi etmek gerekir.
Hastalığın başlıca belirti ve bulguları şunlardır;
1- Görme bozuklukları
2- Göz hareketlerinde kısıtlanma ve bununla ilişkili olarak çift görme
3- Göz etrafında ve/veya yüzde ağrılar
4- Konuşma bozuklukları
5- Vücudun bir tarafında kuvvet ya da duyu kaybı
6- Yürüme bozuklukları
7- Bunama
8- Duygulanım bozuklukları
9- Baş ağrısı
Şüphenin ortaya çıkmasından itibaren beynin kaba morfolojik yapısını, kafa içindeki kompozisyonu, beyin damar ağacını ve bu yapıdaki patolojik oluşumları, kanamanın yerleşimini, büyüklüğünü ve seyrini, beynin ve damar yapısının bu sürece nasıl cevap verdiğini anlamak için beynin kanlanmasını ve işlevsel haritasını, vücudun hayati fonksiyonlarının ve bütün diğer sistemlerinin durumunu sürekli bir şekilde izlemek gereklidir. Bunun için pek çok tetkik yapılmaktadır.
Bilgisayarlı beyin tomografisi, serebral anjiyografi yapılmaktadır.
Günümüzde yaygın olarak uygulanan standart tedavi yöntemi ameliyatla yapılan tedavidir. Hastanın hastanede uzun süre yatmasını gerektirecek bu tedavi yöntemiyle hastalar açık ameliyatın ve genel anestezinin risklerini de almaktadırlar. Artık dünyada birçok merkezde uygulanan endovasküler tedavi yöntemleri ile hastalar 1–2 gün gibi oldukça kısa bir süre ile hastanede kalmakta ve tedavi olmaktadırlar.