Aşk göreceli bir kavram mıdır?
Burada bahsedeceğimiz aşk iki karşı cins arasındaki duygudur.Aşk ilkçağlardan bu yana farklı şekillerde tarif edilmiştir. Her tanımlayan mutlaka kendi yaşadığı duygulardan arınamadan genel bir tanımlamaya gitmiştir. Şimdi burada birkaç tanımdan bahsetmek istiyorum.
Kimilerine göre aşk, bir başka varlığa karşı duyulan derin sevgidir. Bailey’e göre ask, dünyanın en tatlı mutluluğu ile en derin açısından yaratılmıştır. Antoine Bret’e göre aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur.Freud’a göre yasam belirtisinin kökeninde duygulanma; duygulanmanın da temeli asktır vardır. Burada birkaç bilim adamının aşka dair tanımlamalarına değindik.Aşağıda psikoloji ve sosyoloji bilim dallarının aşka bakış açısını göreceksiniz.
Psikolog Robert Sternberg aşkı bir formül ile açıklamaya çalışmıştır. Robert Sternberg’in aşk üçgen teorisi şöyledir; aşk üç bağdan oluşur bunlar: yakınlık, bağlılık ve tutkudur. Eğer bu üçünden biri yok olursa aşk bitmiş olur. Aşk samimiyetle başlar. Aslında en başlangıç aşaması hoşlanma ve beğenmedir. Sonra samimiyet ön plana çıkar. Daha sonra aşık olunan kişi ile gülüşmeler ve selamlaşmalar başlar. Sonra yakınlık ve sohbet başlar. İşte aşkın üç bağından biri oluşmuş oldu. Yakınlık kuruldu. Daha sonra arkadaşlık duygusu kazanılır. Amerikalı psikolog Zick Rubin’e göre aşk kendi arasında üçe ayrılır: Romantik aşk, sahiplenici aşk, kullanılan aşk. Romantik aşk her iki tarafında tutku ile birbirine bağlı olduğu ve mutlu edici aşktır. Sahiplenici aşk bir tarafın diğer kişiye aşırı derece sahip çıkması ve onun her konuştuğu kişiyi kıskanması sonucu ortaya çıkar. Bazıları ölümle bitebilir. Kullanılan aşk ise genelde zengin kadın ve erkeklerin aşkını paraya çevirmektir. Kendisini seven adam veya kadının parası ile yaşamak olarak da tanımlanabilir. Psikolog Erich Fromm aşkın sadece duygudan ibaret olmadığını aynı zamanda aşkın davranış ve eylemlerle de belli olabileceğini vurgulamıştır.
Aşk, sosyolojide toplum yapısını oluşturan en önemli etkenlerden birisidir. Fakat bazı aşklar ölümle ve cinayetle sonuçlanabilir. Günümüzde de işlenen namus cinayeti veya aşk için yapılan cinayetler az değildir. Genellikle aşk cinayetlerinin kurbanı kadınlar olur. Cinayetlerin çoğu aldatılma veya terk edilme sonucu işlenir. Bazen bir aşka mani olanları ortadan kaldırmak için de cinayetler işlenebilir. Gazetelerin ikinci sayfaları aşk yüzünden işlenen cinayetlerle doludur. Televizyon izlerken nerdeyse her akşam birçok dramatik olaya şahit olmaktayız. Ya intihar eden kızlar ya da aşkına cevap alamayan erkeklerin ölümlü sonuçlanan hazin sonlarını izlemekteyiz.
Gerek psikolojik bilim dalının bakış açısıyla olsun gerek sosyolojik analizlerin sonucunda olsun , ortada duran tek bir gerçek var. Aşk’ın her kalpte ayrı ayrı yaşandığıdır. Kimilerinde şiddeti yüksektir.Engellerle karşılaşıldığı zaman istenilmeyen sonuçlar doğurur.Kimilerinde ise daha basit bir duyguyu ifade eder. Çabucak gelip geçer. Kişinin yaşamı üzerinde önemsenecek bir etki bırakamaz.Sağlıklı bir ruh yapısına sahip olmayan insanlarda bir saplantıya dönüşebilir.Kimim sorulursa sorulsun , herkesin cevabı aynıdır: “Kimse benim kadar sevemez.” İşte bu cevap aşkın göreceli olduğunu ispatlamaya yeterlidir.