Aşk nedir?
Şu aralar sıklıkla merak edilen, hatta her zaman sıcak gündemi koruyan “aşk nedir” sualiyle tekrar tekrar karşılaştım. Birçok kişinin aşk ile ilgili tanımlamalarının dünya ile hemhal olmuş olduğunu anladım. Halbuki aşkın sahici olabilmesi adına, başka bir boyuta nazil olabilmesi, dünya hayatında ölümsüz bir aşkın diğer tarafta da sürmesine vesile olur. Bu anlamda “benim aşkım ölümsüz” diyenler, ya dünyanın ölümlü fani bir yer olduğundan haberleri olmayıp, aşkı dünyaya bağlamak ile ölümsüz aşk ifadelerini kullanmak arasında ki tezatlığı göremiyorlar, ya da laf olsun torba dolsun maiyetinde, aşkı anlayamamanın dilde pelesenkleşmiş kalıplarını kullanıyorlar.
Halbuki bir kişi “benim aşkım ölümsüz” dediği zaman, onu evrenin diğer boyutlarıyla ilişkilendirebiliyor olması lazım. Çünkü, hayat fani, hayatı nizamlaştıran korku, keder, elem, sevinç, hüzün, mutluluk gibi duygular da fanidir. Bu duyguların ilelebet bir manaya dönüşmesi için, İsmi celilin sıfatlarını anlamak, onlarla dünyayı sınamak gerekir. Yani korku duygusunun insana karşı olması ne kadar berbatlığa kişiyi iter ve hayat dengesini bozarsa, Allah’ın vermiş olduğu aşk duygusunun beşere bağlı kalması da, elem ve kederleri de beraberinde getirir. Mutsuzluk söz konusu olur.
Bu ne anlama geliyor?
Allah’ın isimlerini tefekkür ederek yaşamak, hayatı gerçekten ölümsüz kılar. Çünkü bu anlamda hayat, ebediyete gidişin bir yoludur. Bu yolda, azıkların hazırlanması en büyük amaçtır. Bu azıklar içerisinde Allah’ın içimize koymuş olduğu duyguların ebedi saadeti tattıracak bir şekle bürünmesi de var. Mesela bunlardan birisi olan Aşk, karşılık bulduğu kişide, sonsuzluk aramak durumundadır. Beraber olunacak veya aşk duyulacak kişide sonsuzluk aranabilmesi, Allah’ın bu hayatı neden yarattığı sorusuna sağlıklı bir cevabın verilmesiyle mümkün olur.
Eğer kişi, aşkı dünyada olması gereken bir meta, geleneksel bir davranış olarak değerlendirirse –tıpkı lafta ölümsüz aşk, icraatta değişimli aşk- , onun tersi olan nefret, ayrılık, kederi de olağan karşılayan bir davranışta bulunur. Dünyada ayrılıkların ve aşkların kısa sürmesinin sebebi de, budur zaten. Eğer kişi, dünyayı, sonsuzluk algısı içerisinde değerlendirebilse, aşkında, korkusunda, kederinde, bir başı bozukluk değil, düzen, ahenk, mutluluk husule gelir.
Çünkü o kişi, aşkı Allah’ın ilahi bir sıfatı olarak anlar. Buda sevdiği insana olan bağlılığını dünyanın sorunlarından –maddi, manevi- ayrı bir mecrada değerlendirmesine yarar. Aşk beşerden değil, Allah’tandır deyip, aşkının sönmesine vesile olacak şeytani düşünce ve emellerin kurbanı değil, Allah’ın sıkı sıkıya bağlanın buyurduğu ipine sarılarak, Aşkına ve sevdasına sahip çıkar.