Atatürk’ün dine bakışı nasıldı?
Atatürk dinin birey ve toplum için gerekli bir kurum olduğunu defalarca konuşmalarında dile getirmiştir. Ona göre, din vardır ve lüzumludur. Atatürk, dinin milletler ve toplumlar için önemini dile getirmiştir. Onun, “Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur.” Sözü bunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Mustafa Kemal’e göre din tanrı ile insan arasındaki bir ilişkidir ve yeri insan vicdanıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nde her vatandaşın dini seçme özgürlüğü olduğunu ifade etmiştir.
Mustafa kemal Atatürk’e göre İslam dini “ En makul ve en tabi dindir ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Ancak Atatürk, dinin özü ile tarih boyunca dinin içine girmiş ve gelenek haline gelmiş olan yanlış uygulamaları, eklemeleri ve hurafeleri birbirinden ayırmaktadır. Ona göre dinin temelinde var olan canlı, yaratıcı ve dinamik olan karakter, zaman içerisinde oluşan din dışı uygulamalarla karışmış, hangisinin dini, hangisinin din dışı olduğu belirsiz bir hale gelmiştir. Atatürk dinin özü işle tarih boyunca oluşmuş olan bu geleneksel fikir ve yorumların birbirinden ayrılmasını, dini gerçek yönünün ortaya çıkarılmasını istemekte ve bunu şu şekilde dile getirmektedir: “Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi fakat bina yüzyıllardır ihmal edilmiş, harçlar yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmiş, aksine olarak birçok yaban unsur binayı daha fazla hırpalamış.”
Mustafa Kemal, dinin bu dinamik özünün ortaya çıkarılmasını isterken göz önünde bulundurulması gereken bir ölçüyü de şöyle ortaya koymaktadır: “Bizim dinimiz için herkesin elinde bir değer ölçüsü vardır. Bu değer ölçüsü ile herhangi bir şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, toplum çıkarına uygundur. Bir şey ki, akıl ve mantığa, milletin çıkarına İslam’ın çıkarına uygun ise kimseye sormayınız, o şey dinidir.”
Mustafa Kemal dinin yozlaştırılmasındaki en büyük etkenin dinin siyasete alet edilmesi olduğunu belirtmiştir. Mustafa Kemal’e göre dinin her şeyden önce siyasetten ve siyasetin etkilerinden kurtarılması gerektiğini ifade etmektedir. Dinin gerçek özü ancak o zaman ortaya çıkacaktır.
Atatürk “her şeyden önce şunu en basit bir dini gerçek olarak bilelim ki bizim dinimizde özel bir sınıf yoktur. Ruhbanlığı reddeden bu din, dinde tekelciliği kabul etmez.” Sözü ile yozlaştırılması ile ilgili olarak dini duyguların istismar edilmesi ve Allah ile kul arasına başkalarının girmesi konusuna dikkat çekmiştir.
Mustafa Kemal, Allah ile insan arasına kişi veya kurumların girmesinin dinin temel ilkelerine aykırı olduğunu dile getirmiştir. Müslümanların toplumsal yaşamında hiç kimsenin özel bir sınıf olarak varlığını sürdürmeye hakkının olmadığını, kendilerinde böyle bir hak görenlerin en başta dinin emirlerine aykırı harekette olacaklarını, dolayısı ile dinin hükümleri karşısında herkesin eşit olduğunu dile getirmiştir.
Atatürk Müslüman toplumların içinde bulunduğu geri kalmışlık ve yoksulluk durumunu da dinin kendisinden değil, yozlaşmış ve bozulmuş olan bu din anlayışından ve zihniyetinden kaynaklanan bir durum olarak göstermektedir.
Mustafa Kemal Atatürk, insanların din konusunda doğru ve gerçek bilgilere ulaşıp aydınlanıncaya kadar dinin istismar edilmeye devam edileceğini, dini çıkarlarına alet etmek isteyen din istismarcılarının her zaman bulunacağını bunu önlemenin yolunun ise doğru bilgi ve eğitim olduğunu belirtmiştir.
Atatürk dinin korunması ve yozlaştırılmasına karşı en büyük güvence olarak laikliği görmüş ve inkılapların temeline laikliği yerleştirmiştir. Atatürk’e göre laiklik, sadece din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması demek değil, bütün vatandaşların, din, vicdan ve ibadet özgürlüğü demektir.