Ayasofya’nın bilinmeyen sırları nelerdir?
Ayasofya, hem Hırıstiyanlık alemi için hemde Müslüman alemi için manevi değeri çok yüksek olan ehemmiyetli ve çok kıymetli bir eserdir. Cumhuriyet döneminde yani 1934 yılında müzeye çevrilmeden önce 921 Hıristiyanların ortadokslar tarafından kilise olarak, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethetmesi ile Ayasofya, cami haline getirdikten sonra 481 yılda cami olarak kullanılmıştır. Ayasofya’nın bilinmeyen birçok sırrı bulunmaktadır. Bu manevi değeri yüksek olan eşsiz yapının birçok gizemi ve sırrı içinde taşıdığını insanlar bilmemektedirler. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Ayasofya’nın, orta kıble kapısı tarafında üzerinde Kraliçe Sofya’nın bulunduğu sarı pirinçten yapılan bir tabut bulunuyor. Bu tabutun üzerinde yazılı olan bir ibare bulunmaktadır. Bu ibarede yazılan ifade de sakın buraya dokunmayın ifadesi var. Bunun yazılmasının sebebi ise dokunulduğunda camide büyük bir ses ve gürültü başlayarak binanın sallamaya başlamasıdır.
Kubbenin, 4 tarafında bulunan 4 büyük meleği temsil eden ve 4 büyük melek resmi bulunuyor. Bu resimlerin şekli, kanatlarını açmış bir şekilde melekler çizilmiştir. Hıristiyanlık inancına göre, bu resimler den Azrail resmi kralların ölümlerini, cebrail ve israfil olacak hadiseleri, mikail ise düşman saldırlarını haber veren bir manayı ifade etmektedir.
Son yıllarda yapılan araştırmalar neticesinde tesadüfen bulunan 560 kaptan ve örtüler yer almaktadır.
Ayasofya’da bulunan şehzade türbesinin bulunduğu yerde yapılan restorasyon sırasında, yeşil çuhaları kaldıran uzmanlar tarafından bulunan kumaş, eserler ortaya çıkmıştır. Dikkatli ve titizlikle çıkarılan eserler tahminen türbede gömülü olan kişilerin son giydikleri kıyafetleri olduğu düşünmektedir.
Ayasofya’da 1865 tarihinde sultan Abdülaziz tarafından yapılan sayımda yer almayan eserlerin bir kısmı konservasyon ve onarım için Topkapı Sarayında sergilenecek bu eserleri bu kadar uzun bir süre durduğu halde sapasağlam kalması uzmanları şaşkına çevirmiştir.
Son yapılan restorasyon çalışmalarında yüz altmış yıldır saklanmış bir şekilde bulunan kanatlı melek resmi ve 500 yıldır saklı kalan vaftiz havuzu bulunmuştur.
Amerikalı araştırmacılar tarafından yapılan incelemelerde ayasofya camisini kapıları, doğramaları ve levhalarında kullanılan malzemenin meşe, ardıç ve ıhlamur ağacından oldukları tespit edilmiş ve bunların camiden daha yaşlı olduğunu ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu doğramaların kuzey Afrika’dan getirildi tespit edilmiştir.
Ayasofya ilk olarak Bizans İmparatoru birinci Jüstinyen tarafında 532 yılında inşaatına başlanmış ve 537 tarihinde bitirilen bu eser, dokuzuncu yüzyıldan itibaren içindeki mozaikten yapılmış figürlere başlamış ve tarihi içerisinde diğer resimler ve esenler yapılmıştır. Fatih sultan Mehmet 1453 tarihinde İstanbul’u fethetmesi ile birlikte Ayasofya, camiye çevrilmiş ve daha sonra bu mozaikler ve resimlerin üzerleri kapatılmıştır.
Ayasofya kıble tarafında ki kapıdan itibaren sonuncu kapıya doğru bakılacak olursa iç taraf kısmında bir mermer sütun görülmektedir. Bu mermer sütunun en enteresan özelliği, yaz ve kış döneminde devamlı nemli olarak kalmasıdır. Bundan dolayı bu mermer sütuna ‘’terleyen direk veya ağlayan direk’’ denilmektedir. Mermer sütunun bir buçuk metreye yakın bir kısmı bakır plaklarla kaplanmıştır. İnanca göre bu sütunun hastalıklara tedavi ettiği düşünmekle beraber, özellikle baş ağrısı sindirim sistemi bozukluğu oturanlar için büyük bir şifa kaynağı olduğu inancı taşımaktadır. Bunun için kişi ilk önce 2 rekat namaz kılar ve daha sonra hasta avuçlarını bakır plaklara sonra da yüzüne sürmek yolu ile yapar. Ayrıca direkte bulunan deliğe parmaklarını sokan, elleri terleyen birçok insanın bundan sonra artık ellerinde terleme olayı daha görülmemiştir. Bu direkleri alakalı birçok hadise anlatılmaktadır. Bunlardan birisi sütunun terlemesinin sebebi Mekke’den getirilen toprak ve zemzem olduğunu direk deliyim hazreti Hızır’ın (AS) parmağını sokarak caminin kıblesini Kabe’ye doğru çevirmiş olmasıdır. Başka bir söylenen şeye göre mermerin kılcal damarlı olduğu ve temeldeki suyu çektiği için terlediği düşünmektedir.
Çok eskiden beri Ayasofya’da bulunan ve halen içinde su bulunan bir kuyu bulunmaktadır. Bu kuyudaki su, eskiden beri kalp hastalığına iyi geldiği için bu içtikleri suyu adet haline geldiği ve cami 1934 tarihinde müze haline getirdiği zamana kadar devam ettiği görülmüştür.
Ayasofya da yapılan kapıları birisini Hz. Nuh’un gemisinden alınan keresteden yapıldığı rivayet edilmektedir.
Haçlı orduları 1204 tarihinde, İstanbul’a geldiklerinde İstanbul’u yağmalayarak Ayasofya kilisesinde ne kadar manevi değeri yüksek kutsal eser varsa hepsini Avrupa’ya kaçıyorlar. Birkaç yıl önce Vatikan bu kutsal emanetlerden bazılarını geri vererek büyük bir jest yapmıştır. Hıristiyanlık
inancında çok meşhur olan kutsal kase kavramı, hazreti İsa’nın (AS) içtiği kabı değil ‘’dişil prensip’’ denen bir manayı temsil etmektedir. Bu prensip olarak ifade edilen şeyin adı sofya olarak geçmektedir. Ayrıca kutsal kase olarak ifade edilen eşyanın aslında bütün kiliselerin yapımında örnek eser olarak alınan Ayasofya kilisesidir. Bundan dolayı kutsal kase Ayasofya olmaktadır.
Tarihte Hıristiyanlığın sembolü olan haç işareti, daha önce kullanılan akineton haçı, imparator Justinyen tarafından şekli değiştirerek düz haç modeline geçilmiş ve ilk kez Ayasofya’da kullanılmıştır.
Ayasofya yapıldığı dönem itibariyle kilisenin yapıldığı arazinin yeri imparatorun malı olarak yapılmış ve kilisenin mülkiyetine verilmemiştir. Daha sonra İstanbul fethedilince Fatih Sultan Mehmet, yeri satın alarak bir vakıf aracılığı ile kendi üzerine geçiriyor. Bundan sonraki tarih dönemde müze oluncaya kadar Ayasofya cami, padişahların malı olarak devam etmiştir.
Tarihte birçok şeye ilk olarak şahitlik yapan bir eserdir. Mesela, tarihte önemli filozoflardan olan Mikail Cellius, Bizans imparatorluğunun ilk gizli teşkilatını Ayasofya’nın mahzenlerinde kurmuştur. Bu mahzenler, aynı zamanda Gnostik Hıristiyanların gizli kitabı Picatriks adlı kitabın da çevirilerinin yapıldığı çok önemli ve değerli bir mekandır.
Ayasofya müzesinin tavanda bulunan dört Gospel’e atıf olarak çizilen dört balık sembolü bulunmaktadır. Burada bulunan balık resimlerinin manası, iman anlamına geliyor. Yani hazreti İsa’da bütünleşmiş olan, bir iman manasını temsil ettiği düşünülmektedir.