Azınlıklar nedir?
En genel ve basit tamıyla azınlık, bir ülkede egemen olan halka göre, sayıları daha az olan ve kendilerini dil, din veya ırki özellikleri ile başka milletten sayan topluluklara verilen isimdir. Azınlık, sosyolojik olarak bir devlette sayısal bakımdan az olan, başat olmayan ve çoğunluktan farklı niteliklere sahip olan gruplardır. Ancak hukuki olarak azınlıklar hakkında ortak bir resmi tanım yoktur.
Azınlıklar hukukunda genel olarak kabul gören tanım ise BM Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu Raportörü Francesco Capatorti’nin Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27. maddesine dair hazırladığı rapordaki ölçütlere dayanmaktadır. Capatorti “sayıca bir devletin nüfusunun geri kalanından az olan, hakim olmayan durumda bulunan, bu devletin vatandaşı olan üyeleri nüfusun geri kalanından farklı etnik, dinsel ya da dilsel özelliklere sahip, üstü örtülü bir biçimde de olsa kültürlerini, geleneklerini, dinlerini ya da dillerini korumaya yönelik bir dayanışma gösteren bir grup” olarak azınlıkları tanımlamıştır.
Azınlık” kavramı, yurttaşlığa yüklenen anlamla doğrudan bağlantılı olarak farklılaştır. Azınlık kavramı yalnızca etnik, dinsel ve kültürel topluluklar açısından değil, özürlü/eri, kadınları, eşcinselleri, yabancı işçileri vb.lerini de içine alacak şekilde geniş bir boyutta ele alınmaya başlandı. Bunun temel nedenlerinden biri, ulus-devletin “biz”i içine hapsedilen kimlik tepkileriydi. Bunun yanı sıra, tarihsel süreç içinde azınlık, uluslararası ilişkiler bağlamında her geçen gün önemi artan, hukuki ve sosyo-politik açıdan farklı anlamlar yüklenen bir kavram haline gelmiştir. Anlam farklılaşması hem hukuki ve siyasi metinlerde ve hem de teorik çalışmalarda görülmektedir.
Azınlık kavramının içini doldurabilmek için sayı, doğum yeri, etnik menşe, dilsel menşe, dinsel kimlik, cinsel tercih, yerlilik, renk, göçmenlik, cins/tür, yurttaşlık vb çok sayıda kriterden faydalanmak mümkündür. Ancak, bu unsurların hiçbiri tek başına azınlığı tanımlamak için yeterli değildir. Bir ülkede yaşayan insanların azınlık sayılabilmesi için; sayılarının ülke nüfusuna göre az olması, diğer insanlardan farklı olmaları, ülke yönetimine egemen olmamaları, devlete vatandaşlık bağıyla bağlı ve azınlık bilincine sahip olmaları gerekmektedir. Azınlıklar, Fransız İhtilali ile milliyetçilik akımının ortaya çıkışına kadar, din toplumlara yön veren en önemli unsurdu. Bundan dolayı en eski azınlıkların “dini azınlıklar” olduğu belirtilmiştir. İkinci azınlık grubu, bulunduğu ülkeden farklı dile sahip olan azınlıklar. Üçüncü grup ise etnik azınlıklardır. Dördüncü gurp “ulusal azınlıklar” dır. Ulusal azınlık; bir devletin vatandaşı olan, o devletle eskiden beri süregelen ve sürekli bağlarını koruyan, ülkedeki çoğunluktan etnik, kültürel veya dinsel farklılıklar gösteren, o devletin nüfusundan sayı olarak az olmasına rağmen, yeterli derecede temsil edilen, kültürleri, gelenekleri, dinleri
veya dilleri dâhil olmak üzere ortak kimliklerini oluşturan öğeleri hep birlikte koruma kaygısı olan kişiler grubudur. Bulgaristan’daki Türkler, Almanya’daki Danimarkalılar, Romanya’daki Macarlar ya da Polonya’daki Almanlar ulusal azınlığa en güzle örneklerdir.
Azınlıklar 1966 tarihli Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 27. Maddesi ile uluslararası düzeyde bir hukuksal düzenlemeye konu olmuştur. AGİT çerçevesinde azınlıkların hakları Haziran 1990 tarihli Kopenhag Belgesinde en geniş biçimiyle düzenlenmiştir. Belgenin azınlıklarla ilgili bölümü 11 maddeden oluşmakta ve çok sayıda yeni düzenlemeler öngörmektedir.