Bayburtlu Zihni kimdir?
Vardım ki yurdumdan ayak götürmüş
Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı
Camlar şikest olmuş meyler dökülmüş
Sakiler meclisten çekmiş ayağı
Zihni dert elinden her zaman ağlar
Sordum ki bağ ağlar bağban ağlar
Sümbüller perişan güller kan ağlar
Şeyda bülbül terk edeli bu bağı
Dizleriyle üne kavuşmuş olan ve edebiyatımızın ünlü isimlerinden biri olan Bayburtlu Zihni 1795 yılında dünyaya glemiştir. Hem Divan ve hem de halk şiiri türündeki eserleriyle tanınmış olan bir şairdir. Asıl adı Mehmed Emin olan şair Zihni takma adı ile tanınmakta olup Bayburt’ta doğduğu için Bayburtlu Zihni olarak anılır. Babasının adı Hacı Osman’dır.
Şair doğduğu yerde başlayan tahsiline başlamış bir süre Erzurum ve Trabzon medreselerinde eğitim aldıktan sonra 1815 yılında İstanbul’a gitmiştir. On yıl kadar burada kalarak yazdığı şiirleriyle herkesin dikkati çekmiş ve dönemin ileri gelenlerin hizmetinde bulunmuş ve rütbe almıştır. 1828 yılından sonra memleketine dönen Bayburtlu Zihni, Ruslarla yapılan savaşın facialarına şahit olmuştur. 1834 yılında hacca gitmiş olan ünlü şair dönüşte Mısır’a da uğramıştır.
Şair İstanbul’da dönemin padişahı Sultan Abdülmecid’e bir cülûsiyye kasidesi takdim etmiştir. Akdağ ve Erzurum’da bazı görevlerde bulunduktan sonra 1844 yılında İstanbul’a gelen şair, Akkâ meselesinden dolayı oraya giden donanmada yer almış ve Reşit Paşa’nın divan katipliğini yapmıştır. İstanbul’a dönüp bir süre burada kaldıktan sonra 1847 yılında Hopa müdürlüğüne, oradan Karaağaç müdürlüğüne ve daha sonra da Of mal müdürlüğüne atanmıştır. Bayburtlu Zihni 1851 yılında Erzurum’a gelmiş, bir yıl kadar Erzincan’da görev yaptıktan sonra Bayburt’a gelmiştir.
1855 yılında tekrar Trabzon’da bulunan Bayburtlu Zihni, dört yıl sonra memleketine dönmek üzere yola düştüyse de yolda hastalanmış. 1859 yılında Trabzon yakınında bulunan Holasa köyünde ölmüştür.Bayburtlu Zihni, iki defa evlenmiştir. İlk eşinden Ahmet Revâyi adında bir oğlu dünyaya gelmiştir. İkinci eşiyle ise Akkâ’da evlenmiş ve İstanbul’da eşinden ayrılmıştır.
Şairin son derece iyi bir eğitim aldığı ve muhtelif kültür merkezlerinde bulunarak oralarda tanıdığı ilim ve sanat adamlarıyla yakından tanışarak bilgi ve tecrübesini artırdığı çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Devrin bilgili ve önemli aydınlarından biri olarak kabul edilen Bayburtlu Zihni’de, doğuştan gelen kabiliyet ve sanat yeteneği bulunmaktadır. Bu özellikleri şiirlerinde kendisini açık şekilde göstermektedir. Osmanlı Edebiyatı’nın büyük üstatlarını çok iyi bilen ve onların şiirlerine nazireler yazma cesaretini gösteren Bayburtlu Zihni, klasik şairler gibi divan tanzim etmiştir. Zihni bir saz şairi olmaktan çok divan şairi olmak istemiştir. Kendi döneminde, batılılaşmanın etkisiyle divan şiiri gözden düştüğünden dolayı onun bu çabaları boşa gitmiştir.
“Vardım ki yurdundan, ayağ götürmüş”, mısrasıyla başlayan Şehnâz Divan bestesi, Zihnî’ye İstanbul’un edebiyat çevrelerinde büyük bir şöhret kazandırmıştır.
Bayburtlu Zihni şiirlerini, hem hece ve hem de aruz ölçüsüyle yazdı. Aruzla yazdığı şiirler ölümünden sonra Divan-ı Zihni (1876) adıyla yayımlandı. Ama şair asıl şöhretini hece ölçüsüyle yazdığı koşma ve destanlara borçludur. 1828 yılında Bayburt’un Rus işgalinden gördüğü zararları dile getiren koşma biçimindeki ağıtıyla büyük ün kazandı. “Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş / Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı” dizeleriyle başlayan bu koşma sonradan bestelenmiştir. Bayburtlu Zihni başından geçen serüvenleri, şiir, yergi ve destanlar biçiminde Sergüzeştname’de anlatmıştır. Divanında divan şiirinin bütün şekilleri ile yazılmış olan şiirler vardır. Usta bir taşlamacı (hicivci) olan şair, bu tür eserlerinde yer yer açık saçık ve kaba küfürlere de yer vermiştir.