Beslenme ve kanser arasındaki ilişki nedir?
İnsanlar yaşamını devam ettirme için, evrendeki diğer canlılar gibi besin almak zorundadır. Dünya üzerinde pek çok bitki ve hayvan insanlara besin kaynağı olarak sunulmuştur. Beslenme bu kadar önemliyken, diğer tarafta çağımızın hastalığı olarak değerlendiren kanserle ilişkilendirilmektedir. Bunun sebebi olarak, beslenmede doğallıktan uzaklaşmanın olduğunu uzmanlar ileri sürmektedir.
İnsanoğlu günümüzde biyolojik çarpıklıkla yüz yüze kalmıştır. Ayakları kendisine yürümek için bahşedilmesine rağmen, araçlarla gezmek gibi, dişlerin çiğnemek için var edilmesine rağmen besinlerin çiğnenmeden aceleyle yutulması gibi, bağırsaklara lifsiz hazır gıdaların gönderilmesi gibi yaşamını tembel bir düzen üzerine oturtmuşlardır. Bağırsak kanserlerinin ortaya çıkışındaki ne önemli etkenlerinden biri ruhsal sorunlar ve stres yoluyla etkili olan kabızlık sorunudur. Beslenmede enerjinin % 40 kadarı yağlardan karşılandığında, toplumda pankreas, meme, kalın bağırsak ve prostat kanserleri artmakta, yağ ve şekerin azaltıldığı, lifli yiyeceklerin tüketildiği, nişasta ve selüloz gibi kompleks karbonhidrat tüketiminin olduğu beslenmede kanser riskinin azaldığı belirlenmiştir.
Günümüzde ülkeler arası bile görülen kanser türlerinde farklılıklar olmaktadır. Örneğin Japonya’da mide kanseri sık görülürken, Amerika’da meme, bağırsak ve prostat kanseri daha fazla görülmektedir. Bunun sebepleri araştırıldığında, Japonya’da halkın alışkanlığı olan odun ateşinde tütsü yapılan et tüketiminin bunda etkili olduğu belirlenmiştir. Bilindiği gibi yanık besinler sağlık açısından oldukça sakıncalıdır.
Araştırmalar geçmişte insanların az yağlı, askorbik asitli, yüksek lifli, kalsiyumlu besinleri tükettiğini belirlemiştir. Kanserin günümüzde bu kadar yaygın olmasının beslenmeyle bağlantılı olması da, beslenme özelliklerinin değişmesinden kaynaklanmaktadır. Yiyeceklerin tuzlanması, salamura edilmesi, turşu yapılması, konserve ve tütsüleme şeklinde besin tüketimi kanserin oluşma nedenleri arasındadır. Özellikle yağlı beslenme kanserle daha fazla bağlantılıdır.
Gıdaların içindeki lifler aynı zamanda kanser önleyici etkiler taşımaktadır. Yapılan araştırmalarda E, A, C vitaminleri, karnabahar, kara lahana tarzındaki turpgillerin içeriğindeki bileşiklerin kanser yapan maddelerin molekül zincirini kopararak, kansere engel oldukları belirlenmiştir.
İçinde selenyum elementi olan toprakta yetişen bitkileri tüketmekte kanserin azaltılmasına yardımcı olmaktadır. Ayrıca bitki tohumlarında ve tanelerinde bulunan kanser önleyici enzimler, büyük olasılıkla kanserli tümörün çevre dokulara yayılmasını kolaylaştıran sindirici proteinlerin zararlı etkilerini etkisiz hale getirmektedir. Bunun dışında yüksek lifli besinlerle beslenmenin kalın bağırsak kanseri, apandisit ve diverculit rahatsızlıklarına karşı koruyucudur.
Özellikle yağlı beslenme üzerine yapılan araştırmalarda, bazı yağ asitleriyle beslenmenin tümör oluşumunu tetiklediği, bazılarının ise buna sebep olmadığı görülmüştür. Bu yağ asitlerinin kimyevi yapısından kaynaklanmaktadır. Buna örnek olarak, Eskimoların yağlı beslenmelerine rağmen kalın bağırsak ve meme kanserinin çok az görülmesi verilebilir. Bu tüketilen balıklardaki yağ oranından kaynaklanır. Bu şekilde beslenmede yağlı besinlerin fazla olduğu Yunanistan ve İspanya gibi ülkelerde de, meme kanseri az görülür. Bunun sebebi zeytinyağı tüketiminin buralarda fazla olmasındandır. Buradan anlaşıldığı gibi yağ bakımından zengin besinler kanserin oluşumunu tetiklemekte, ancak burada yağ asitlerinin türü de etkili olmaktadır.