Bilim felsefesi nedir?
İnsanlığın dünya üzerindeki hayatına başladığı ilk günden beri düşünen insanla birlikte varlığını sürdüren felsefenin temel alt dallarından biri olan bilim felsefesi, basit bir tanımlama ile bilimin ne olduğu ve bilimsel kuramların yapısıyla ilgilenir. Antik Yunanı kendine ata olarak alan Avrupalı bilim insanlarının günümüzün modern bilimine yön vermesiyle birlikte dünya genelinde oluşan bilimsel yöntem algısı, bilimsel olarak tanımlanan tüm bilgilerin “sorgusuz sualsiz mutlak doğru olarak kabul edilmesine” neden olmuştur. Bu nedenle materyalist bir bakış açısına sahip olan bilim insanların büyük bir bölümünün bilim felsefecilerinin şüpheli fikirlerini sevmemesi de oldukça normaldir. Bilimsel yöntemin anlamını dahi sorgulayan bilim felsefesi, bilimin konu aldığı tüm konuların ardında yatan gerçekleri araştırır.
Çoğu felsefeciye göre bilim felsefesinin amacı, bilimin kendisini anlamaktır. Şüphesiz bilim üzerine felsefe yapabilmek için bilim felsefecilerinin sözel bilimlerle olduğu kadar modern bilimlerle de ilgili olması gerekir. Bilinen insanlık tarihinin erken dönemlerinde felsefe de bilimin bir parçası olarak kabul görmekte ve Antik Yunanda olduğu gibi tüm filozoflar birer bilimsel araştırmalar yapan kişiler olarak görülmekteydi. Örneğin felsefe tarihinin en ünlü isimlerinden biri olan Aristoteles dahi hem fizik hem de metafizik üzerine eserler üretmiştir. Bilimin teknolojik gelişmelerle birlikte dallara ayrılması ve her dalın farklı bir uzmanlık gerektirmesi ile felsefe de bilimden ayrıldı ve belki de bir yabancılaşma süreci içine girdi.
Öncelik her insanın anlaması gereken gerçek, bilimin kendi yapısının ve çalışmalarının anlamını bilemeyeceği ve eğer bu tür bir çaba içerisine girerse “felsefe yapmaya başlamış” olacağıdır. Bilimsel yönteme bağlı kalan bilim adamlarının yaptığı çalışmalara hem mantıksal hem de kuramsal bir çözümleme getirmeye çalışan bilim felsefecileri, bilimsel düşüncenin konumunu ve amacını da belirler. Bilim felsefesinin en ünlü isimlerinden biri olan Paul Feyerabend, yöntemsel açıdan bilimin herhangi bir üstünlüğe sahip olmadığını ve bilimsel gerçek olarak adlandırılan sonuçların tarihsel olarak göreceli olduğunu savunmuştur. Feyerabend bilimsel verilerin diğer bilgi biçimleri gibi yalnızca bir bilgi türü olduğunu, bu nedenle de bilimsel sonuçların mutlak bilgi olarak kabul edilmeyerek farklı bir bilgi türü olarak görülmesi gerektiğini söylemiştir.
Eşölçülmezlik önermesiyle bilim felsefesine farklı bir yorum getiren Amerikalı filozof ve bilim tarihçisi Thomas Samuel Kuhs, iki farklı bilimsel modelin birbirleri ile kıyaslanmasının mümkün olmadığını söylemiş ve bu nedenle kuramlarının geçerliliği ile ilgili yeni bir bakış açısı getirmiştir. 19. yüzyılın sonlarına doğru tamamen soyut düşünceden ibaret olduğu için Avrupalı bilim insanları tarafından ömrünün sonuna geldiğine inanılan felsefe, bilimsel düşüncenin temelinde çok derin bir felsefe yattığının anlaşılması ile düşünülenin tamamen aksine çok geniş bir yaygınlık kazanmıştır. Ayrıca birçok insanın mutlak doğru olarak kabul ettiği bilimin kendi içinde yer alan bazı ilkelerin birbirine taban tabana zıt olması da, 21. yüzyıl bilim felsefecilerinin de bilimsel verilerin mutlak doğru olarak kabul edilemeyeceğine işaret etmesine neden olmuştur. Modern bilimin en önemli dallarından biri olan ve bir o kadar da popüler hale gelen kuantum fiziğindeki Belirsizlik İlkesi ile Nedensellik İlkesi arasındaki çelişki, günümüz bilim felsefecilerinin üzerinde en çok durduğu konuların başında gelmektedir.