Bursa Ulu Caminin özellikleri nelerdir?
Ulu Cami, 1395-1399 yılları arasında Yıldırım Beyazıt tarafından Bursa’da yaptırılmıştır. Bu eser Bursa’da bulunan mimari eserlerin en büyüğüdür. Caminin kapısının üzerinde İvaz Paşa’nın adı yer almaktadır.
Paye ve sütunları olan düz çatı ile örülü olan Selçuklu Camilerinin kubbeli düzene çevrili olan ilk örnekleri arasındadır. Boyutları ise, 56×68 metredir. 12 paye yardımıyla 5 nefe ayrılmıştır. Caminin 20 kubbesi bulunmaktadır. Üstü açık kubbenin altında bir şadırvan bulunmaktadır. Şadırvanın etrafında ise, Kur’an okumak için ayrılmış sofalar yer alır.
Üst kısmı kabartma kıvrık dallarla süslü olan ve ceviz ağacından yapılı sekiz köşeli küçük çerçevelerin birleşimiyle meydana gelmiş olan minberin sağ kanadında, bunu yapan ustanın adı yani Elhac Mehmed Abdülaziz İbni Dakira yazılıdır. Ön cephedeki her iki köşesinde birer minare bulunmaktadır.
Caminin tamamı kesme taştan, oldukça kalın ve yüksek duvarlarla on iki adet ağır ve dört köşeli paye üzerine pandantiflerle birlikte, yirmi kubbeli olarak yapılmıştır. Ulu Cami çok kubbeli camilerin en klasik ve abidevi örneklerinden en önemlisidir. Zengin ve ferah iç mekânıyla bütün Türk camileri arasında en büyük ölçüye de sahip bir camidir. Toplam 318 m² ölçüsündedir. İki minaresi bulunan caminin son cemaat yeri bulunmamaktadır. Uzun dikdörtgen olan mihrap skalâktitli ve köşelerinde kum saati vardır. Mihrabın sağ tarafında ise, ceviz ağacından oyma kitabeli olan ahşap minber yer alır. Minberi yapan usta, Manisa Ulu Cami’nin minberini yapan Antepli Hacı Mehmed Bin Abdülaziz İbn El Huki’dir. Rumi ve palmetlerle ince bir şekilde işlenmiş olan küçük geçme panolar, geometrik örnekli olan korkuluk şebekeleri, ön cephesinde olan kitabe ve şebekeli tacı ile birlikte, bu minber mimarinin Selçuklu üslubundan Osmanlı üslubuna geçişin çok özel bir şaheseridir.
Duvarları kesme taştan yapılı olan caminin üç büyük giriş kapısı bulunmaktadır. Yanlarından orta tarafa doğru çapları genişleyen ve yukarı doğru yükselen kubbelerden, orta eksendeki ikinci kubbenin üzeri, aydınlık feneri ve camekân olarak açık bırakılmıştır. Bunun alt tarafına çanaklı fıskiyeden dökülen sularla dolan 16 köşeli havuzun yer aldığı şadırvan konulmuştur.
Şadırvanın yapımına ait olan bir rivayete göre; Ulu Cami’nin yapımında bazı yerlerin kamulaştırılması gerekmektedir. Günümüzde bu şadırvanın bulunduğu alan ise bir Musevi kadına aittir. Bu arazisini vermek istemeyen bu Musevi kadın bir gece rüyasında bütün insanların aynı yöne doğru koştuklarını görür. Merak ederek nereye doğru gittiklerini sorar. İnsanlarda cennete cevabını alır. Bu durumda kendisi de oraya doğru koşmak ister. Ancak arazisini şadırvan yapımı için vermediğinden, kendisine engel olurlar. Gördüğü bu rüyadan oldukça etkilenen Musevi kadın ertesi gün arazisini, sadece şadırvan yapılması koşuluyla verir.
Caminin yapımı sırasında para zorluğu çekildiğinde, eser yarım bırakılınca Hristiyan ve Musevi cemaatler caminin yapımına maddi katkıda bulunmuştur. Bu nedenle Müslümanlar da şükranlarını belirtmek için üzerine David’in Yıldızı ve Haç işaretlerinin oyulmuş olduğu taşları caminin pencerelerinin üstünde kullanmıştır.