Cahiliye devri nedir?
İslamiyet’in peygamberimiz tarafından açıklanmadan hemen önceki zamandaki Arabistan’a ve genel olarak bu döneme Cahiliye dönemi denilmektedir. Ancak İslam tarihçileri dönemi bu isim ile tanımlamazlar. İslam’a göre Cahiliye dönemi tam İsa’ya gelen İncil’in değişikliğe uğratılmasından, Muhammed’in peygamberliğine kadar geçeni zamana denir. İsimdeki cahiliye ifadesi okuma yazma bilmemek anlamında değil de,gerçek bilgiden uzak olmak anlamına sahiptir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.s.) Arap yarımadasında Hicaz bölgesinde bulunan Mekke’de dünyaya geldi. O’nu anlayabilmek için, yaşadığı dönemde Arabistan’ın genel durumunu ve Arapların yaşam biçimlerini, bilmek gerekir.
Araplar kabileler halinde yaşayan bir millettir. Her kabile, diğer kabilelerden ayrı olup ayrı bir devlet gibiydi. Kabilenin en önde gelen ismine “Şeyh” deniyordu. Hicaz ve Yemen bölgesinde birkaç kent olsa da genellikle çöllerde çadır ve göçebe hayatı yaşamaktaydılar. Yaşlılar arasından seçilen başkanların (seyit, şeyh), yetkileri çeşitli şekillerde sınırlandırılmıştı. Şiddet, yağmacılık, tutsakları köle gibi kullanma, kadının köle haline getirilmesi ve bir mal gibi alınıp satılması doğal karşılanıyordu.. Kadının bu açıdan bakılması, kız çocuklarının bir ayıp olarak kabul edilmesinin en önemli nedenidir.. Bu sebepten dolayı kız çocuklar doğar doğmaz ya da altı yaşından önce canlı bir şekilde toprağa gömülürdü.
Kabileler arasında çeşitli husumetler baş gösteriyor olmakla birlikte kan davası ve sınır anlaşmazlıkları gibi sebepler yüzünden çatışmalar ve savaş hiç eksik olmazdı. Cahiliye Dönemi’ndeki Arap toplumunun en önemli özelliği olan kabile içi bağlılık ve başka kabilelere üstünlük sağlama duygusu, kan davalarının ve savaşların ana sebeplerini oluşturuyordu. Sadece yılda dört ay boyunca savaşları durdururlardı .Muharrem, Recep, Zilka’de ve Zilhicce ayları savaşmadıkları aylardır.. Bu aylara “eşhür-i hurum” bugünkü anlamı ile savaşılması, kan dökülmesi haram olan hürmetli aylar adı verilmiştir. Bu dört ay boyunca bütün kabileler güvenlik içinde yolculuk yapabiliyorlardı
Ticaret oldukça gelişmiş olduğu için panayırlar düzenlenirdi. Hicaz bölgesinde kurulmuş olan panayırların en önde gelenleri , Mekke çevresinde kurulmakta olan en önemli panayırlar Ukaz, Mecenne ve Zülmecaz panayırlarıydı.
Arapların çok ciddi bir çoğunluğu putperestti. Kendilerinin yapmış oldukları bir takım heykellere ilâh diye tapıyorlardı. En bilinen putlar, Menât, Uzzâ, Hubel, Lât, Vedd, Suva’, Yeğûs, Yeûk ve Nesr adı verilen putlardır. Mekke’de Kâbe’nin çevresine 360 kadar put yerleştirilmişti. Her kabilenin kendisine ait bir putu, her putun da bir ziyaret günü vardı. Böylece bu bölge putperestliğin de merkezi hâline gelmiştir. Arabistan yarımadasında putperestlerin dışında, Mûsevî, Hıristiyan, Mecusî (ateşe tapan) ve Sâbiî dinlerine inanan kimseler de vardı. Yani dini yapı oldukça karışıktı.