Devletçilik nedir?
Atatürk ilkelerinden biri olan devletçilik esas itibari ile sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda devletin üstlenmiş olduğu vazifeleri ifade eden bir kavramdır. Devletçilik, her alanda güçlü ve medeni bir devlet kurmayı hedeflemektedir. Mustafa Kemal’in deyişi ile askeri zaferlerin ekonomik zaferler ile taçlandırılması gerekir. İşte bu devletçiliğin asıl hedefidir. Atatürk, bir milletin bağımsızlığının sadece askeri ve siyasi olmadığını, ekonomik bağımsızlığın mutlaka sağlanması gerektiğini ifade etmiştir.
Mustafa Kemal Atatürk ekonomik bağımsızlığın önemini 1921 yılında yapmış olduğu konuşmasında şöyle ifade etmiştir:” Tam bağımsızlık bugün üzerimize aldığımız vazifenin temel ruhudur…Tam bağımsızlık denildiği zaman, elbette siyasi, mali, iktisadi, adli, askeri, kültürel vb. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir.Bu saydıklarımdan herhangi birinde bağımsızlıktan mahrumiyet, millet ve memleketin gerçek anlamı ile bütün bağımsızlığından mahrumiyet demektir. Biz, bunu temin etmeden barış, ve sükuna erişeceğimiz inancında değiliz.”
Türkiye’de devletçilik düşüncesinin bir ekonomik politika olarak benimsenmesinin ekonomik, siyasi ve sosyal nedenleri bulunmaktadır. Mustafa Kemal Atatürk’e göre siyasi bağımsızlığın yolu ekonomik kalkınmadan geçmektedir. Mustafa Kemal, buna, “Türkiye Devleti temellerini süngü ile değil, süngünün dahi istinat ettiği, iktisadiyatla kuracaktır. Yeni Türkiye Devleti, cihangir bir devlet olmayacaktır. Fakat yeni Türkiye Devleti bir iktisadi devlet olacaktır” diyerek dikkat çekmiştir.
Batılı devletler tarafından Türkiye’nin eşit bir statüde kabul edilmesini sanayileşme ve kalkınma ile mümkün olmaktadır. Bu ilkenin uygulanmasında en önemli neden, özel sektörü teşvik edici tedbirlerin alınmış olmasına rağmen, hedeflenen düzeyde bir gelişme elde edilememiş olmasıdır. Girişimci sınıfın yetersizliği, teknik bilgisizlik, yabancı sermayenin olumsuz tutumu ve Teşvik-i Sanayi Kanunu’nun bütün desteklerine rağmen yatırımların yetersiz olması, Mustafa Kemal Atatürk’ün devletçilik ilkesinin olgunlaşmasını sağlamıştır. Bunun yanında 1929 yılında bütün dünyada ortaya çıkan ekonomik buhran zayıf durumda olan Türkiye’yi daha çok zor durumda bırakmıştır. Bütün bu sebepler yeni kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti’nin devletçiliğe yönelmesinde çok önemli rol oynamıştır. Türkiye’de devletçilik ilkesinin gerçek manası ile uygulanmasının nedenlerinden biri de sosyal adalet ve bölgeler arasındaki dengeyi sağlamaktır. Bu durum ancak geri kalmış bölgelerde sanayi kuruluşları kurmakla mümkün olabilirdi. Ayrıca, Türkiye’de devletçilik ilkesi Batı’da kapitalizmle birlikte ortaya çıkan sefalet ve diğer problemleri önlemeyi amaçlamaktadır.
Mustafa kemal Atatürk özel teşebbüs ile devlet arasındaki ilişki hakkında şunları ifade etmiştir: “Kişilerin özel teşebbüslerini ve şahsi menfaatlerini esas tutmak fakat büyük bir milletin ihtiyaçlarını ve çok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak, memleket ekonomisini devletin eline almak. Prensip olarak devlet ferdin yerine geçmemelidir. Fakat ferdin gelişmesi için genel şartları göz önünde bulundurmalıdır. Kesin zaruret olmadıkça piyasalara karışılmaz, bununla beraber piyasa da başıboş değildir.” Bu ifadeden anlaşılacağı üzere özel girişim her zaman için önceliklidir. Her zaman ön plandadır. Devlet kesinlikle ferdin yerini almaya çalışmamalıdır. Kişi yeterince güce sahip değil ise devlet bireyin güce kavuşması için çalışmalıdır.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde bireysel teşebbüsün zayıflığı devletin ekonomiye müdahalesini zaruri kılmıştır. Devlet daha çok adalet, güvenlik, savunma ve özgürlüğü korumak için çalışmalıdır. Sağlık, eğitim, ticaret, tarım ve sanayi gibi alanlarda özel teşebbüs söz sahibi olmalıdır.
Atatürk’ün ilkelerinden devletçilik komünizm ve sosyalizmdeki devletçilik ile aynı paralelde değildir. Prensipleri bizzat Atatürk tarafından belirlenmiştir. Ülkenin şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak belirlenmiştir.