Dostoyevski kimdir?
Fyodor Mikhailoviç Dostoyevski, 30 Ekim 1821 tarihinde Moskova’da babasının doktor olarak görev yaptığı Yoksullar Hastanesi’ne ait bir apartmanda doğmuştur. 1837 senesinde annesinin ölümünden sonra babasının yanından ayrılıp St. Petersburg’a taşınmış, orada askeri mühendislik okuluna kabul edilmiştir. Bir sınıf arkadaşı onun hakkında “sürekli olarak kendisini ayrı tutardı, asla arkadaşlarının eğlencelerine katılmaz ve genellikle bir köşede elindeki kitapla otururdu” diye söylemiştir. Yurtluğunda düzensiz bir yaşamı olan ve oğluna düzenli bir gelir sağlamayı reddetmiş olan babasının bu tutumu Dostoyevski’nin hastalıklı içe kapanıklığını daha da arttırmıştır. Dostoyevski bir keresinde babasına ilgisizliği nedeniyle hakaret dolu bir mektup göndermiş, ama baba Dostoyevski buna cevap vermeye fırsat bulamadan öldürülmüştür. Ailesinde söylendiğine göre, daha sonradan bütün yaşamı boyunca kendisine acı çektiren sara nöbetlerinin ilkini bu dönemde yaşamıştır.
Mühendislik okulunda sınavlarının ardından, Dostoyevski üsteğmenliğe getirilmiştir. Fakat 1844 yılında Dostoyevski cebinde üzerine giysi alacak parası bile olmadan kendini yazın sanatına adamak için görevinden ayrılmıştır. 1846 yılında ilk romanı olan İnsancıklar’ın çıkmasıyla, genç yazarlar içinde en büyük gelecek vaat edeni olarak görülmüştür. Eleştirmen Belinsky sayesinde pek çok önemli kişi ile tanışmış ve yazın dünyasında nasıl yaşanacağı ile ilgili kapsamlı bir ders almıştır. Fakat başarısı kısa sürmüştür. İnsancıklar’ı takip eden birkaç romanı kötü eleştiri almış ve Dostoyevski, Belinski’nin salonundan uzaklaşmaya başlamıştır. Çünkü orada özellikle daha önceden ona karşı dosttan da bile öte olduğu Turgenyev’in de katılım yaptığı sürekli alaylara konu oluyordu.
Fakat bu sırada başka bir grupla ilişkisini devam ettirmiştir. Petrashevski’nin öncülüğünde olan gençlerden oluşan bu gruptakiler, Fransız toplumcularını inceleyebilmek ve Rusya’da olan toplumsal ve politik reformları tartışmak amacıyla bir araya gelen ilericilerdi. 1848 yılındaki tepki dalgasında Petrashevski çevresinin üyeleri tutuklanmış ve yalancı idamla sonuçlanan bir soruşturmanın ardından Dostoyevski, Omsk’taki bir ceza kolonisine gönderilmiştir. Hapishanede, yeraltına gömülü olan bir insan gibi yaşadığını yazmıştır. Yakın yerimde içten bir konuşma yapabileceğim tek bir varlık bulunmuyordu. Soğuk, açlık ve hastalığa dayandım. Ağır işlerden dolayı sıkıntı çektim ve iyi bir aileden geldiğimden bana diş bileyen mahkûmların nefretini üzerimde hissettim. Bu durumda sara hastalığı daha da ağırlaşmıştır. 1854 yılında cezasını tamamlayabilmek için bir asker olarak Semipalitinsk’e gönderilmiştir. Beş yılın sonunda, arkadaşlarının yardımıyla cezası kaldırılmıştır.
St. Petersburg’a dönüşüyle Dostoyevski, Ölüler Evi ve Ezilenler’i yayınlamıştır. Aynı zamanda ağabeyi Mikhail ile beraber Zamanlar adlı başarılı bir dergi kurmuştur. Ancak 1863 yılında bir yanlış anlama nedeniyle, dergi hükümet tarafından kapatılmıştır. Dostoyevskilere derginin adını değiştirip, Çığır adında yeniden dergi çıkarma izni verilmiş, fakat yeni dergi kamunun dikkatini çekmeyi başaramamıştır. 1846 yılında ağabeyi Mikhail ölmüş ve yaklaşık bir yıllık bir çabanın ardından Dostoyevski dergiyi yayımlamaya son vermiştir. Bu dönemde kendini borçların altına girmiş ve ağabeyinin ailesinin geçimini sağlama sorumluluğunda bulmuştur.
Çığır dergisinin başarısızlığı Dostoyevski’nin daha sonradan tüm çalışmasında izi bırakan bir kişisel bunalımla çakışmıştır. Sibirya’da olduğunda akıllı fakat ahlaksız olan bir okul öğretmeninin dul karısı olan Maria Dimitrievna Isaev ile evlenmiştir. Evlilik her ikisine de mutluluk getirmemiş ve St. Petersburg’a dönüşünden kısa bir süre sonra Dostoyevski, burada Polino Suslova adlı kösnül ve saldırgan bir kadınla ilişkiye girmiştir. Polino Suslova kendisinin çalışmasını ciddi şekilde etkilemiş ve onu kumara karşı tutkusunu kışkırtmış gibi görünmüştür. Polina ile beraber Rusya’dan ayrı olduğunda Dostoyevski’nin karısı hastalanmış ve ağabeyinin ölümüyle etkilenerek Yeraltından Notlar (1864) adıyla bilinen itirafı yazmaya başlamıştır.
Bunu takip eden yıllarda Dostoyevski devamlı sara, fakirlik ve kumarbazlıkla birlikte duyduğu endişenin sıkıntısını çemiştir. Maddi yükümlülükleri nedeniyle yayıncılarla yıkıcı sözleşmeler yapmış ve yayıncılar tarafından Suç ve Ceza (1866) ile Kumarbaz (1867) gibi eserleri çok hızlı bir şekilde yazmaya zorlanmıştır. Bu eserlerin ikincisi üzerinde çalıştığında Anna Grigorievna Snitkin adlı bir sekreter tutmuş ve aynı yılda onunla evlenmiştir. Romancı olarak elde ettiği başarı alacaklılarının bir kısmını susturmayı sağlamış, lakin bu diğer alacaklılarını o kadar kızdırdı ki, suçlamalardan kurtulabilmek için, Dostoyevski St. Petersburg’dan ayrılmak zorunda kalmıştır. Daima yabancı bir ülkede bir yabancı olacağı şikayetine ve yazma yeteneğini tümüyle yitireceği korkusuna karşılık, yurtdışında yaşamış olduğu dört yıllık süreç yaşamının en üretken olduğu yılları olmuştur. Cenova ile Vevey’de Budala adlı eserini (1868-69), Dresden’de ise Ebedi Koca eserini (1870) ve Ecinniler’i (1871) yazmıştır.
Sürgünde olduğunda Dostoyevski gazete tazı bir şey çıkarmayı ve bu yöntemle kanıları konusunda bir defa olsun son sözü söylemeyi düşünüyordu. Bu düşüncesini 1876 yılında Bir Yazarın Günlüğü’nün basılmasıyla uygulamaya koymuştur. Burada Zamanlar’da başlattığı ulusal ve demokratik Hıristiyanlık öğretisini genişleterek devam ettirmiştir. Bu etkinliği nedeniyle bir gazeteci olarak sözü geçen biri olmuş ve yaşamının son yıllarını göreli olarak daha uygun olan bir ortamda geçirmiştir. 1877 yılında Büyük bir Günahkarın Yaşamı adlı çok büyük bir diziyi oluşturabilmek için yayıma ara vermiştir. Bu tüm yaşamım boyunca bana bilinçli ya da bilinçsiz şekilde işkence eden Tanrı’nın varlığı sorunuyla alakalı bir çalışmaydı. Biten çalışmanın en önemli bölümü olan Karamazov Kardeşler 1880 yılında basılmıştır. Aynı yıl Rus Yazını Dostları Toplumu’nun Moskova’da olan Puşkin anıtının açılışı sırasında konuşma yapması için yapılan çağrıyla birlikte çağdaş ünü doruğa ulaşmıştır. Konuşmayı bitirdiği sırada, batılı düşünceleri uzun süreyle kişisel çatışma kaynağı olan Turgenyev bile beni öpücüklere boğabilmek için yanıma geldi ve tekrarlayarak büyük işler yaptığımı bildirmişti, diyordu.
Dostoyevski bundan sonraki 1881 yılında 28 Ocak’ta ölmüştür. Cenazesi toplumsal bir gösteri yapmak için adeta fırsat olmuştur.