Dünya nasıl oluşmuştur?
Güneş Sisteminin Mavi Gezegen’i olarak bilinen dünyamız, kayalık yapısı sebebiyle “yer benzeri gezegenler” kategorisine dahil edilmiş ve bilindiği kadarıyla da bu kategorideki en fazla hacim ile kütleye sahip olan gezegendir. Yerküre, Yeryüzü ve Mavi Gezegen gibi isimlerle anılan dünyamıza Latinceye gönderme yaparak “Terra” da denmektedir. Pek çok insan dünyanın nasıl oluştuğuna dair cevapların yeryüzündeki kayaçlarda saklı olduğunu düşünse de, aslında evimiz dünyanın yaşını kayaç yapısına bakarak anlamak mümkün değildir. Bir başka değişle kayaçların incelenmesiyle dünyanın yaşının net bir biçimde hesaplanması mümkün değildir. Bunun temel nedeni ise bugün itibarıyla bilim adamlarının incelediği kayaçların tamamı, aslında milyonlarca yıl önce yok olmuş kayaçlardan oluşmaktadır. Bu nedenle dünyanın en eski zamanlarında bulunan kayaçlar günümüzde var olmamakta, bu kayaçların dönüşüm geçirmiş halleri yeryüzünü oluşturmaktadır. Bilim insanları “tahminen” yaşlı dünyamızın 4,5 milyar yaşında olduğunu düşünse de, bugüne dek bulunmuş en yaşlı kayacın 4,1 milyar yaşında olduğu saptanmıştır. Saptanan ve bilinen en yaşlı kayaç yapı olan bu örneğe Grönland’a rastlanmıştır.
Güneş Sistemi bünyesinde yer alan, güneşin kendisi ve dünyamız da dahil olmak üzere tüm oluşumların milyarlarca yıl önce ömrünü tamamlamış bir yıldızın kalıntılarından meydana geldiği düşünülmektedir. Güneş Sistemi bünyesinde yer alan tüm madde yapılarını oluşturan molekül bulutsuları, genç tip bir yıldızın ömrünü tamamlayarak dağılmasıyla meydana gelmiştir. Yıldızlararası madde olarak tanımlanan bu bulutsuların içindeki yapıların kütleçekim nedeniyle bir araya gelmesi ve giderek daha da yoğun bir madde yapısı sonucunda yeni bir yıldız yani güneşimiz oluşmuştur. G2 türü bir yıldız olan güneş, bu bulutsu kümenin merkezindeki Helyum ve Hidrojen moleküllerinin bir araya gelmesiyle şekillenmiş ve bu esnada da çevre diskleri denen farklı madde yoğunlukları meydana gelmiştir. Güneş oluşurken etrafındaki çevre disklerinde de benzer şekilde moleküller bir araya gelerek daha yoğun bir madde oluşumuna sahne olmuş ve aralarında dünyamızın da bulunduğu Güneş Sistemi Gezegenleri de bu şekilde meydana gelmiştir.
Dünyamız çevre disk üzerinde oluşan gezegenlerden biri olarak 3. sırada yer almış ve karasal bir yapı kazanarak gezegen formu kazanmıştır. Dost canlısı gezegenimiz dünyanın gençlik yıllarında oldukça gazla göktaşı çarpışmasına sahne olduğu bilinmektedir. Yoğun miktarda donmuş halde su ve Demir gibi ağır elementlerin dünyamızın yapısına katılmasını sağlayan bu asteroid çarpışmaları, dünyamızın sistem bünyesindeki en büyük koruyucularından biri olan Jüpiter’in oluşmasıyla birlikte seyrekleşmeye başlamıştır. Jüpiter çok güçlü çekim kuvveti sayesinde göktaşı bombardımanı da azalarak, dünyamızın kendi kararlı yapısının oluşması sağlanmıştır. Dünya üzerindeki yaşamın ilk olarak ne şekilde oluştuğu apayrı bir tartışma konusu olsa da, bitkilerin fotosentez yapmasıyla birlikte dünyamızın atmosfer yapısı oluşmaya ve bu yapı içindeki Oksijen oranı da günden güne artmaya başlamıştır. Sonuç olarak da dost canlısı dünyamız insanoğluna kollarını açmıştır.