Edebiyatta imale nedir?
Osmanlı döneminde, edebiyatta divan şiiri denilen bir şiir anlayışı kullanılmaktaydı. Şiir anlayışının Doğu edebiyatından alıntı olması nedeniyle, Türkler fazla bir şey değiştirmeden bunu kabul etmiştir.
Edebiyat ile dilin birbirinden ayrılması söz konusu değildir. Dil edebiyatı oluşturur, edebiyat ise yeni bir dili meydana getirir. Bu yüzden de Osmanlı döneminde olan edebiyat, Doğu edebiyatının sadece nazım şekillerini değil aynı zamanda dilini de almıştır. Osmanlı döneminde olan has be has Türkçenin çoğu kişi tarafından yapay olarak değerlendirilmesinin temeli de budur.
Osmanlılar Doğu edebiyatını örnek aldığında Arapça ve Farsça kelime alıntıları yapmış, Fransız edebiyatını örnek aldığında ise Fransızca kelimeleri alıntı yapmıştır. Bu alıntı kelimelerin neden olduğu sorunlardan birisini yani imale durumunu birlikte inceleyelim.
İmale ne demektir?
İmale, kelime olarak Arapçadır ve sözlük anlamı “myl” kökünden gelmektedir. Meylettrime bir taraf eğme, bir kenara çekme manalarına gelmektedir. Edebiyat teriminde ise, kısa olan bir hecenin aruz kalıbına uydurulması için uzun okuma anlamına gelir.
Aruz vezni, edebiyatta kısa ve uzun hece sistemine dayanmaktadır. Bu Arapça ve Farsçanın söz yapısıyla ilgilidir. Arapça ve Farsçada sadece uzun sesli harfler yazılmakta, kısa olanlar yazılmamaktadır. Mesela Türkçede “geldim” yazılırken tüm sesleri yazarız, fakat Arapçada bu sözcük olsaydı “geldim” olarak değil “gldm” diye yazılırdı. Mesela Farsça “Diba” adı, literatürde “Dîbâ” olarak yazıldığından, yazılışı sırasında tüm sesli harfler korunmalı, okunuşunda ise, uzun olan sesler iki tane olarak varsayılmalıdır. Yani “Diba” olarak değil “Diibaa” diyerek okunmalıdır.
Bu hece sistemi Arapça ve Farsçadaki hece sistemidir. Bu diller sessiz harflerin temel olarak alındığı bir dildir, lakin Türkçede durum daha farklıdır. Türkçe ’de sessiz harfler değil sesli harfler dikkate alınmaktadır. Alfabede olan tüm sessizler bir ünlüyle beraber söylenir ve telaffuz edilir. Türkçe ’de bulunan 8 sesli harf de aynen yazıldığı gibi okunduğundan, uzun hece diye bir şey olmaz. Tarihte asli uzunluklar bulunmaktaydı dilimizde, fakat bunlar Arapça ya da Farsça gibi edebiyatımızı çok etkilememiştir.
Aruz vezninde ise bir ritim vardır ve bu ritme uygun kalıplar bulunmaktadır. Bu kalıplar Arapça sözcüklere uygun şekilde yapıldığından dilimize uyarlanamamış. Bu durum imale denilen aruz kusurunun meydana gelmesine sebep olmuştur.
İmale en fazla nerelerde görülmektedir?
İmale en fazla Türkçe sözcüklerde görülmektedir. İlk dönemlerde Türkçe sözcüklerin fazla kullanılması nedeniyle oldukça sık imale hataları olurdu. 13 ve 14. yüzyılda daha fazla görülen bu hatalar, dilimizde alıntı sözcükler artmaya başladıkça ters orantıda azalmıştır. Mesela “gece” kelimesinin yerine “şeb” kullanıldı, “ay” kelimesi yerine “mâh /meh” kullanılmıştır. Dil oldukça ağırlaştı, fakat kusursuz bir aruza da bu şekilde ulaşılmış oldu. Bu daha sonradan bu edebiyatın öğrenilmesini zorlaştırıcı bir engel olacaktır.
Türkçede bütün filler yerlidir. Mesela Arapçada bir fiil olan “şükr” bizim dilimizde “şükretmek” olarak kullanılmaktadır. Divan şiirinde bu fazla soruna yol açmamış, bazen Türkçe’ de imale yapıldığına rastlanmıştır.
İmale sadece Türkçe sözcüklerde yoktu
İmale yalnız Türkçe sözcüklerin problemi değildir. İmale Farsça tamlamalarda da bir sorundur. Türkçe diline de tamlamalar İranlılar yani Farsçadan geçmiştir. Arapça tamlama oldukça azdır, bunların kullanımı genellikle nesirde karşımıza çıkmakta, şiirde bulunmamaktadır. Farsça’ da olan tamlamalarda kullanılan “i” imalelere sebep olmuştur. İmale için kullanılan başka bir terim ise, istihfaftır. Bu genellikle eskilerce kullanılır.
Muallim Naci ve Ali Ekrem’in fikrine göre yerinde kullanılan imaleler de bulunmaktadır. Ali Ekrem, medîde (mergūbe) ve makbûha (kabîha) olarak iki parçaya ayırmaktadır imaleyi. Mergub açısından Arapça ve Farsça uzun ünlüleri olması gerekenden fazla uzatmak anlamını vermiş olan Ali Ekrem, Kabîh imale açısından Türkçe olan ve gerçekte uzun olmayan sözcükleri uzatmak anlamını vermektedir.