Felsefenin nedensellik ilkesine bakışı nasıldır?
Felsefenin belki de en muğlak hususlarından birisini oluşturan nedenselliğin varlığı konusu, birçok filozofun bu tartışmaya girmesiyle hacimlerce biriken bir mecmuanın olmasını ve günümüze kadar gelmesini mümkün kılmıştır. Şayet bu nedensellik kavramının ve varlığının tartışılmasının ana sebebi, varlığımızın büyük bir delili olan nedenselliğin ne için var olduğu? Evrende işleyen, insanlar arasında işleyen neden sonuç ilişkisinin nedeni gibi bir takım varlığımızı anlamaya dair sorulara verilmek istenen cevap.
Ancak kimi filozoflar nedenselliği kabul etmemişler, kimileri şüpheci yaklaşarak septik görüşler ortaya atmışlar, kimileri ise, determinist görüşlerle nedenselliğin tesadüften ibaret olduğunu iddia ederek, Yüce Yaratıcıyı görmek istememişlerdir. Peki 1400 sene önce inen Kuran-ı Kerimin birçok filozofun derin ve her dönem daha da derinleşerek kalın mecmualar oluşturan nedensellik ilkesine bakışı nasıldır? Bir kere şunu ifade etmek gerekir ki, nedensellik doğal bilimler tarafından kabul edilmiş ve bununla ilgili felsefi diyaloglar çözümlenmiştir. Ancak bilimin neden sonuç ilişkisi içerisinde incelediği evren, insan ilişkileri, bitkilerinin gelişimi ve daha bir çok husus, Kuran-ı Kerimin nedensellik ilkesine denk düşmekle beraber, Kuranı Kerimin bilimden farklı nedensellik ilkesi, tüm bu oluşumların bir yaratıcısının olduğunu ifade etmesiyle ayrılır.
Yani İslami nedensellik ilkesi, amaçsal bir nedenselliğe işaret ederek, gölgenin varlığıyla husule gelen gölgeyi kabul etmiş, ama gölgenin oluşumunun mutlak sebebi olarak Güneş’i görmemiştir. Çünkü Güneşin gölgeye sebep olmasının sebebi, Allah’ın bu tasarımı uygun görmesidir. Böylece Kuranı Kerim, nedenselliği amaçsal nedensellik olarak tarif etmiştir.
Bir takım kişiler ise, nedenlerin arkasındaki Yaratıcı görmemek adına tesadüflere bağlı bir nedensellik saçmalığına girmişler, kimileri de şüpheci yaklaşmışlardır. Halbuki Kuranı Kerim doğa bilimlerinin Kimya, Fizik, Metamatik formülleriyle çözdüğü neden sonuç ilişkisini kabul ederek, bilimle uyuştuğunu ispat etmiştir. Hem de 1400 sene önce!
Bu açıdan insan vücudunda Akciğerdeki oksijenin kana ulaşmasını sağlamak adına üretilmesi gereken hemoglobin proteinlerinin tesadüfler sonucunda bu işi, dünyanın sonu gelene kadar uğraşsa yapamayacağı matematiksel olarak kanıtlanmış, ve nedenselliği tesadüflere bağlayan düşünceler bu şekilde iptal olmuştur. Kaldı ki, sadece oksijeni kana taşımak için dünyanın ömrünün tamam olması kadar bir zaman içerisinde hemoglobin proteini üretilemiyorsa, daha bir çok neden sonuç ilişkisiyle hayatın işleyişini sağlayan sistemler nasıl hayat bulacak!
Bu kadar saçma bir kanıtla Allah’ı inkar edenlerin mantıki delileri bile, bilim tarafından iptal edilmişken, hala bu düşünceleri savunmaları, inatçılığın en büyük şekli değil de nedir?