GDO nedir, zararları nelerdir?
Modern insanın artan besin ihtiyacını karşılamak adına tarım teknolojilerinin geliştirilmesi için genetik biliminin çalışmaları sonucunda ortaya çıkan GDO ürünler, son yıllarında en çok tartışılan konularının başında gelmektedir. İngilizce “Genetically Modified Organism, GMO” olan tabirin Türkçe karşılığı “Genetiği Değiştirilmiş Organizma” olduğu için ülkemizde GDO şeklinde kullanılır. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte devrim niteliğinde araştırmalara imza atan genetik mühendisleri, oldukça kompleks teknikler kullanmak suretiyle organizmaların “kalıtımsal” özelliklerinde bir takım değişiklikler yapabilir hale gelmiştir. Genetik biliminin bu tekniklerle genetik yapısını değiştirdiği organizmalar GDO, içinde bu organizmaları barındıran ürünler de “GDO’lu ürün” olarak isimlendirilmektedir. Rekombinant DNA teknolojisi şeklinde bilinen genetik mühendisliği teknikleri kullanılarak organizmaların “kendine has” yepyeni özellikler kazanması sağlanabilir.
1973 yılında bir bakterinin kalıtımsal yapılarının değiştirilmesi ile önü açılan GDO’lu ürün üretimini sağlayan rekombinant DNA teknolojisi, kısa zamanda bilim insanlarının konunun önemini anlamasıyla birlikte dünya genelinde hızlı bir gelişim süreci içine girmiştir. Ancak gelişim sürecinin ilk gününden itibaren bu tekniklerin birçok tehlikeye de neden olabilme potansiyeline sahip olduğuna dair görüşler de ileri sürülmüş ve sebepten ötürü de GDO’lu ürünler birçok farklı bilim dalında tartışma konusu olmuştur. ABD, Kanada, Avustralya, Brezilya, Fransa ve Arjantin gibi dünya tarım devlerinde GDO’lu ürünlerin üretimine bir takım yasaklar getirilmiş veya getirilmeye yönelik çalışmalar olmuşsa da; gerek ülkelerin bazı bölümlerinde üretime izin verilmesi gerekse de ürünlerin etiketlenmesinin “isteğe bağlı” tutulması bu ülkelerde de GDO2lu ürünlerin kullanılmasına neden olmuştur. Tarım ürünleri üretiminin bir diğer dünya devi olan Yeni Zelanda’da ise GDO’lu ürünlerin yetiştirilmesine yasak getirdiği gibi, bu tür organizmaları içeren ilaçların kullanımını da engellemeye yönelik yasalar çıkarmıştır.
GDO’lu ürünlerin insan sağlığına zararları ve potansiyel etkilerine yönelik tartışmaların içinde komplo teorilerinin de karışması, konunun spekülasyonlara açık hale gelmesine neden olmuştur. Ancak bilinen en büyük potansiyel tehlike; GDO’lu bitkilerin polenlerinin organik bitkilere taşınması ile birlikte geleneksel tarım ürünlerinin de GDO’lu hale gelmesi ve böylece doğal ürünlerin sayısında kritik bir düşüş yaşanmasıdır. Bu aşamada GDO uygulamalarına “bilime karşı bir tavır almadan”, sadece doğayı ve doğanın bir parçası olan insanı koruma amaçlı bir bakış açısı ile yaklaşılması da özellikle önemlidir. Bilimsel bulgular neticesinde en ufak tehlike potansiyelinin dahi sonradan çok büyük problemlere neden olabilecek durumlara yol açabileceği unutulmamalıdır. GDO’lu ürünlerin kimyasallara karşı direnç geliştirerek sonraki yıllarda istense dahi yok edilememesi, böceklerin bu bitkilerle beslenerek bağışıklıklarını geliştirmeleri, bitkilerin topraktaki doğal yaşama zarar vermesi, beslenme ile fizyolojik rahatsızlıkların belirmesi gibi ihtimaller ise görmezden gelinemeyecek ve herkesin dikkat etmesi gereken konulardır.