Günlük nasıl yazılır?
Eski Osmanlı Edebiyatı tarafından “ruzname” olarak adlandırılan günlük, tamamen kişisel deneyimlerin belirli periyotlarla yazılmasıdır. Zaman kavramının çok önemli olduğu günlüklerde yazılan yazılara tarih atılması ve böylece günlük kaydının günü gününe tutulması gerekir. Zira adından da anlaşılabileceği gibi günlük, her gün düzenli bir biçimde kişinin duygu ve izlenimlerini kağıda aktarmasıdır. Günlükler yazarının yaşamından kesitler sunan ve anıların ölümsüzleşmesini sağlayan kısa yazılardır. Günlük düzenli bir biçimde her gün yazıldığından büyük çoğunlukla günlük yazıları da kısa tutulur. Kişinin öz benliği ile baş başa kaldığı bir ortam olarak da adlandırılan günlükler içten ve samimi bir üslup ile yazılır. Kişi nasıl ki zihninde belirli bir düşünceyi tekrar ederken kendi kendisiyle samimi bir biçimde konuşuyorsa, günlüğe aktardığı izlenim ve duyguların da bu samimiyeti yansıtması gerekir.
Günlüklerin kişisel yazılar olması, günlüğün muhakkak sahibi tarafından yazılmasını gerektirir. Yazı, kişinin bizzat kendi tarafından yazılmaması halinde “günlük” olma özelliğini kaybetmektedir. Ayrıca günlüklerdeki yazıların inandırıcı olması gerektiği üzerine de birçok düşünce geliştirilmiştir. İlk bakışta günlük yalnızca kişi tarafından okunacak ve tamamen kişiye özel bir ortam olduğundan içeriğinin inandırıcı olması gerekmediği düşünülse de, kişinin kendi kendine yalan söylemesinin de kabul edilebilir olmadığı aşikardır. Bu nedenle her ne kadar yazar haricinde kimse tarafından okunmayacak dahi olsa, yine de günlüğün inandırıcı bir dille yazılması gerekir. Günlük sayfalarına tarih atılması belirli bir zaman aralığının kast edilmesini sağladığından, günlüğün tutarlı olabilmesi için de inandırıcılık özelliğine dikkat edilmesi önemlidir.
Hayata dair kişinin istediği her şeyin yazılabildiği günlüklerde gözlem yapmanın da önemi büyüktür. Kişisel gözlem yolu ile tecrübe edilen olayların günlüğe aktarılması ile daha inandırıcı ve samimi bir üslup oluşacaktır. Toplumumuzda insanlar genellikle anı ile günlüğü birbirine karıştırır. Birbirinden oldukça farklı iki metin biçimi olan anı ve günlük, zaman periyotu açısından birbirinden ayrılır. Aradan uzun yıllar geçmiş bir olayın dahi anlatılması ile anı yazmak mümkünken, günlüğün her gün düzenli bir biçimde yazılması ve olayların günlük olarak anlatılması gerekir. Ayrıca anı yazarları başka insanların yaşamına dair kesitler de sunabilir yani başkasının yaşanmışlarını da anlatabilirken, günlük bireysel olarak kişinin kendi yaşadıklarının anlatılmasıdır. Ömer Seyfettin’in Ruzname’si, Cemal Süreya’nın Günler’i ve Nurullah Ataç’ın Günce’si Batı etkisiyle şekillenen Çağdaş Türk Edebiyatı’ndaki bazı günlük örnekleridir.