Harput kalesi nerededir?
Tarihi kaynaklara göre Harput’un en eski sakinleri yaklaşık 4 bin yıl önce Doğu Anadolu’ya yerleşmiş olan Hurrilerdir. Hurrilerden sonra bölge Hitit hakimiyeti altına girmiştir. Fazla uzun sürmeyen Hitit hakimiyetinden sonra M.Ö. 9. Yüzyıldan itibaren Doğu Anadolu’da devlet kuran Urartular Harput’ta uzun süre hüküm sürmüştür.
Harput ve çevresi, ancak 1085 yılında Türklerin eline geçmiştir. Bundan sonra İlhanlıların, Dulkadiroğullarının, Akkoyunluların, Safevilerin eline geçen Harput 1516 yılında Çaldıran Savaşı’ndan sonra Osmanlı Ordusu tarafından fethedilmiştir.
Elazığ’ın güneydoğusunda Elazığ Ovası’na hakim kayalar üzerinde kurulmuş olan Harput Kalesinin ilk yapımı Urartu dönemine kadar inmektedir. Kale içerisind bulunan kayalara oyularak yapılmış olan odalar ve gizli geçitler Urartu döneminden kalmıştır. Tarihi belgelerden kalenin Roma, Bizans ve Arapların eline geçtiği anlaşılmaktadır.
M.Ö.8. yüzyılın başlarında Urartu Krallığı tarafından kurulmuş olup güneyinde bir Urartu Açıkhava tapınağı bulunan kale M.Ö. 6 yüzyılda Pers egemenliğine girmiş, M.Ö 1. Yüzyıldan itibaren Part, Roma, Sasani, Bizans, Abbasi, egemenliklerine girmiştir. Artukoğullarının yöreye hakim olmasından sonra Artukoğlu Belek 1115 yılında bu kaleyi ele geçirmiştir. Artuklulardan sonra kale birkaç kez onarılmış ve kaleye yeni eklemeler yapılmıştır. Kale üzerindeki kitabelerde ilk onarımın ve yeni ilavelerin Nizameddin İbrahim tarafından 1205 yılında yapıldığı öğrenilmiştir. İç ve Dış kaleden meydana gelen bu kalenin bir bölümü Nizameddin İbrahim döneminde saray-köşk olarak kullanılmıştır. Daha sonraki dönemde Dulkadiroğulları, Akkoyunlular ve Osmanlılar bu kaleyi onarmış, bu onarımları belirten kitabeyi kale üzerine yerleştirmişlerdir. Dulkadiroğullarının yapmış olduğu onarımlar moloz taştan olduğundan dolayıdiğerlerinden ayrılmaktadır. Bilhassa ünlü Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan bu kaleye büyük önem vermiştir. Emir Ali Bey kaleyi ve burçlarını yenilercesine büyük bir onarımdan geçirmiştir. Buradaki burçlarda görülen arslan ve boğa mücadelelerini yansıtan kabartmaların Urartulardan önceki dönemlere ait olduğu tahmin edilmektedir.
Kalenin girişi doğuda ve Harput’a bakan yönde bulunmaktadır. Bunun yanı sıra kuzeyde Metris, batıda Dağ Kapısı adını taşıyan iki ayrı kapısı daha mevcuttur. Dış ve İç kale olarak iki ayrı bölümü bulunan kale, kesme ve kaba yontma taşlardan yapılmış olup duvar işçiliğinde son derece ileri bir düzeye erişildiği açıkça görülmektedir. İç Kale oldukça küçük bir alanda yapılmış olmasına rağmen burada bir cami, arasta, su sarnıçları ve ambarlar yapılmıştır. Bunların yanı sıra Munzuroğlu Konağı, Köseoğlu Konağı da yine burada yapılmıştır. Ancak bu konaklardan hiç birisi günümüze kadar ulaşamamıştır.
XIX.yüzyılda bu kalenin iç kısmı yerleşime açılmış ve burada toprak damlı yöresel evlerde insanlar yaşamıştır.
Kalenin etrafında bulunan Meryem Ana Kilisesi ve Kale Hamamının içinde bulunduğu kalenin etrafını, batı, güney ve doğusundan çevreleyen dere ile hemen karşı tarafında yaklaşık olarak 20 metrelik bir koruma bandının sınırını oluşturduğu, kalenin kuzeyindeki Roma dönemi ve kalıntılarının bulunduğu alan ile Dabakhanein kuzeydoğusundaki, Roma dönemi özelliği gösteren mezarlık alanı ile aynı yerdeki Kaya mezarının bulunduğu bölge olmak üzere üç ana bölümünden oluşmaktadır.
Bu kaleye süt kalesi denmesinin efsanevi bir hikayesi vardır. Kalenin temelleri atılır ve kale duvarları yükselmeye başlar. Ancak o yıl başlayan su kıtlığına bir türlü çare bulunmaz. Aynı yıl bu su kıtlığının tersine hayvanların sütleri son derece boldur. Zamanın hükümdarı emir verir. Harç için süt kullanılmasını emreder. Hayvanlar sağılır. Harç süt ile karılır, kale böylece tamamlanır.
Bir başka efsaneye göre ise kalenin pek çok dehlizi vardır. Bu dehlizlerden birinde güzel mi güzel bir kız yaşarmış. Ancak büyülü olduğundan dolayı sürekli olarak kendisi için yaptırılan bir altın köşkte uyumaktaymış. Yalnız her yıl bir kez uyanır, ”süt kalesi yıkıldı mı? Katırlar kuzuladı mı? Dere hamamının yerinde yeller esiyor mu?” diye sorar, sonra yeniden uykuya dalarmış. Eğer bu sayılanlar gerçekleşirse Harput yıkılacak, kıyamet kopacakmış. Bazı kişilerin bu kızın sesini duyduğunu da kulaktan kulağa söylenmektedir,