Hisbe teşkilatı nedir?

İslâmiyette emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker adı verilen, insanlara İslâm’ın güzel gördüğü şeyleri emredip kötü gördüğü şeylerden ise menetmek anlamını taşıyan ve farz-ı kifâye olan bir vazife vardır. Farz-ı kifâye olduğundan dolayı Müslümanlardan bir grubun bu vazifeyi yerine getirmesi gerekiyordu ki diğer müslümanlar sorumluluktan kurtulsun.
fff
İşte “Hisbe”, bu vazifeyi yerine getirmek için kurulmuş olan bir müessesedir. Muhtesib de başındaki sorumlu kişidir. Hisbe, Hazreti Muhammed zamanından itibaren uygulanıyordu. Bu nedenle hisbe teşkilatı, daha sonraki bütün İslâm devletlerinde önemli bir müessese olarak varlığını sürdürmüştür.

İyilikleri emretmek ve kötülüklerden vazgeçirmek amacı ile kurulan bu müessesenin başında bulunan muhtesib, İslam dininin hoş karşılamayıp çirkin gördüğü bütün kötülüğü ortadan kaldırmaya çalışırdı. İslâm’da, iyiliğin emredilmesi ve kötülüklerden sakınılması aslında bütün Müslümanların yerine getirmesi gereken ortak bir vazifedir. Ancak diğer bazı emirlerde olduğu gibi, bunun da bir grup Müslüman tarafından yerine getirilmesi, diğer Müslümanları da sorumluluktan kurtarırdı.İkinci halife Hz. Ömer (r.a.) zamanında tam teşkilatlı bir müessese haline gelen hisbe teşkilatının temeli, Kur’an-ı Kerîm’deki “el-emr bi’l-marif ve’nnehy ani’l münker” âyetine dayanmaktadır. Temeli, böyle bir emir olan hisbenin değil yalnızca Hz. Ömer; bütün Müslümanlar uygulanmış olması gerekir.

Muhtesib, çok geniş yetkilere sahip bulunuyordu. Muhtesib din ve dini emirlerle alay eden, namaz kılmayan, oruç tutmayan, içki içip sarhoş olan, kumar oynayanları cezalandırdığı gibi erkek nüfusu kırkı aşan yerlerde cami inşa edilmesini de sağlardı. Muhtesib ayrıca, okulları teftiş eder, öğrencileri gereksi yere döven öğretmenleri cezalandırır, düşmanın eline geçtiği zaman, işine yarayabilecek her türlü savaş malzemesinin satışını yasaklar, çarşıların nizam ve düzenini sağlamaya çalışır, ölçü ve tartıları kontrol eder, şeriatla alay edenleri takibe alır, komşu hakkına tecavüzü önler, zimmilere ait binaların Müslümanlarınkinden daha yüksek yapılmamasına dikkat ederdi.

Muhtesibte bulunması gereken özellikler şunlardır:
1. Müslümanlık: Muhtesib, Müslüman ve mümin olmalıdır. Zira hisbe işi, dini bir hizmettir. Bundan dolayı dinin aslını inkâr eden ve Müslüman olmayan bir kimse bu vazife için görevlendirilemezdi.

2. Mükellefiyet: Muhtesibliğin şartlarından biri de mükellefiyettir. Bundan dolayı, mükellefiyet çağına gelmemiş bir çocuğun, emir ve yasaklara riayet etmesi, gerekli uyarılarda bulunması caiz olmakla beraber, vazifesi değildir.

3. Adalet: Muhtesibte bulunması gereken özelliklerden biri de adalettir. Bu sebeple bazı kimseler, amel ve hareketlerinde dini emirlere gereği gibi uymayan yani bir fâsıkın, hisbede bulunamayacağı düşünülmektedir.

4. İlim: Muhtesibte bulunması gereken özelliklerden biri de alim olmaktır. Muhtesibin emredeceği iyilik ile yasaklayacağı kötülükleri iyi bilip tanıması ve şeriat kurallarına hakkiyle vâkıf olması gerekirdi.

5. İlmiyle Âmil Olmak: Muhtesib, ilmiyle amil olması gereken bir kişiydi. Bildiği şeyleri ilk önce kendi nefsinde tatbik etmelidir. Aksi takdirde, yani bildiği ile amel etmeyip başkasının amel etmesini istemesi, cemiyet üzerinde olumsuz bir etkiye sebep olurdu.

6. Allah Rızası: Muhtesib, eylem ve sözleri ile Allah’ın rızasını gaye edinmelidir. İyi niyet sahibi olmalı; riya ve gösteriş gibi başkalarına yaranmaya neden olacak kötü huylardan uzak durmalıdır.

7. Vera’ ve Takvâ: Muhtesib, vera ve takvâ sahibi olmalıdır. Çünkü bildikleri ile amel etme önemli ölçüde bunlara bağlıdır.

İslâm devlet teşkilâtının geniş kadrosu içinde muhtesib diye isimlendirilen bu görevliyi Osmanlılar da genel olarak aynı şekilde isimlendirmişlerdir. Osmanlı Devleti’nde ihtisâb görevini yerine getiren yetkilinin resmen bu vazifeye ne zaman getirildiği kesin olarak bilinmemektedir. Osmanlılarda da özellikle dinî emir ve yasaklara nezaret ile ahlâk ve geleneklerin nesilden nesile bozulmadan aktarılmasını sağlamak konusunda her zaman titizlik gösterildiği bilinmektedir.

Hisbe teşkilâtı, Osmanlı dönemi şehir hayatında vazgeçilmez bir unsur olarak görünmektedir.Çünkü toplum hayatında bilhassa şehir yaşayışını sağlam temellere oturtmak ve sosyal düzeni korumak, en önemli konulardan biriydi. Bunun yanı sıra zorunlu günlük ihtiyaç maddelerinin halkın eline uygun ve ucuz bir şekilde geçmesini sağlamak da devletin göreviydi. Bu gaye ile esnaf ve diğer ticaret erbabının kontrol altında tutulması gerekiyordu. Bu konuyla ilgili döneme ait bir çok kanunname bulunmaktadır.Kaynaklarda, muhtesibin, vazifesini yerine getirirken takip edeceği yöntemler şöyle belirtilmiştir:

1- Bilmek: Haberdar olmak. Bundan asıl amaç, kötülüğün işlendiği zaman ondan haberdar olabilmektir. Bunun da meşrû bir şekilde olması gerekir.
2. Bildirmek: Kötülüğün işlenmesinin nedeni bazen bilgisizlik olabilir. Bu yüzden bazı hatalar işlenebilir. Bundan dolayı bilmediği için emir ve yasakları çiğneyen ve dini kurallara aykırı hareket eden kimselere, bilmedikleri konular münasip bir şekilde izah edilirdi.
3. Öğüt vermek: Doğru yolu göstermek, Allah korkusunu, ahirette uğrayacağı azabı hatırlatmak yoluyla kötülüğün n işlenmesine mani olmaya çalışmak. Çünkü bir insan olarak, başkasının hakkına tecavüz edemeyeceğini, bunu yaptığı zaman gerek dünyada ve gerekse ahirette ceza göreceğini hatırlatmak gerekir.

Bir Cevap Yazın