Hukuk devleti nedir?
İlk defa 1864 yılında Prusya Kraliyet Parlamentosu’nda vekil olan Otto Baehr tarafından kullanılan bir terim olan hukuk devleti, kamu serbestliğinin değişmez bir düzen olarak korunması için hukuk düzeninin esas alınmasıdır. Aynı zamanda bir hukukçu olan Otto Baehr konu üzerinde yayınladığı makalede hukuk devleti kavramını kullanarak terimin literatüre girmesinde önem bir rol oynamış olsa da, sonraki yıllarda kavramın anlamı da değişmiştir. Hukuk devleti, devletin gücünün korunması ve aynı zamanda vatandaşların başına buyruk bir şekilde davranmamaları için tüm yetkisini yasalardan alır. Devletin hem kendi gücünü hem de vatandaşların eşit yaşam şartlarına sahip olması için yasaları esas alması, daha adil bir düzenin oluşmasını sağlar. Dil, din ya da ırk fark etmeden hukuk devletlerinde tüm vatandaşlar aynı anayasaya tabidir ve mahkemede de bu anayasa doğrultusunda yargılanır.
Hukuk devletleri istisnasız yürüttüğü tüm faaliyetlerde hukuk kuralları doğrultusunda hareket eder yani temelde hukuka bağlıdır. Hukuk devletinin en temel özelliklerinden biri de, devletin herhangi bir taraf olmaması ve herkese eşit mesafede yer almasıdır. Vatandaşların tamamının eşit olduğu ve devletin de herkese eşit mesafede yer aldığı hukuk devletlerinde, temel kişilik haklarının güvenceye alınması da esastır. Hukuk devleti tüm vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini güvence altına almak için de hukuk kurallarını esas almakta, bu doğrultuda hukuk devletlerinde yargının bağımsızlığı muazzam derece önem kazanmaktadır. Hukuk devletlerinin yargısal denetimi ve hukuk sisteminin içinde yer alan hakimlerin tam bağımsız olması gerekir.
Hukuk devletinin yukarda bahsi geçen biçimde kamunun serbestliğini yasalar doğrultusunda koruması ve vatandaşların temel haklarını koruyabilmesi için yargı bağımsızlığının şüpheye yer bırakmayacak biçimde sağlanmış olması gerekir. 19. yüzyılın sonlarında doğru Avrupa’da giderek daha da fazla hukukçu tarafından benimsenen bu devlet şekli, 20. yüzyıldan itibaren daha da önem kazanmış ve birçok hukukçu bu doğrultuda çok çeşitli çalışmalar yapmıştır. Bu doğrultuda yasama, yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olarak çalışan devlet organları olması gerektiği yönündeki görüşler ağırlık kazanmış ve devletler de anayasalarını bu doğrultu da hazırlamıştır. Bu şekilde gelişen hukuk yasaları devletin bireyler ve bireylerin de kendi aralarındaki ilişkileri adil bir biçimde düzenleyecek şekilde yapılandırılmıştır.