İmam-ül-haremeyn cüveyni kimdir?

İmam-ül-Haremeyn Cüveyni, Şafiî mezhebinde meşhur fıkıh ve hadis, âlimidir. Tam adı, Abdülmelik bin Abdullah bin Yûsuf bin Muhammed Cüveyni’dir. Künyesi Ebü’l-Meali, lakabı ise İmâm-ül-Harameyn ve Ruknüddin’dir. 1028 yılında Horasan’da Nişabur şehrinin Cüveyn nahiyesinde dünyaya gelen Cüveyni’nin adı da bu nahiyeden gelmektedir.
tefsirr1
Cüveyni’nin ilk hocası, döneminin büyük âlimlerinden olan babası Abdullah bin Yûsuf’tu. Temel din ilimlerini babasından öğrenip, hadis ve fıkıh ilmini öğrenmiştir. Ayrıca, Ebû Abdullah Muhammed bin İbrahim bin Yahya el-Müzekka, Ebu Hassan Muhammed bin Ahmed Müzekka, Ebu Sa’îd Abdurrahman bin Hemdân Nadravî, Ebu Sa’d Abdurrahmân bin Hasen bin Aliyyek ve Ebû Abdurrahman Muhammed bin Abdülaziz en-Niyili, Ebü’l-Kasım Kuşeyri ve daha birçok dönemin ünlü âlimlerinden ilim öğrendi. Cüveyni ilme çok düşkün biri olup, sabahtan akşama kadar ilim öğrenirdi. Henüz eğitimi sırasında yüz cildlik bir eseri okuyup mütalaa etmiştir. Her gün erken kalkıp hemen Ebu Abdullah’dan ders almak için Hubbazi mescidine giderdi. Kur’an-ı kerim okur ve kıraat dersi alırdı.

Cüveyni yirmi yaşına girmek üzereyken, babası vefat etmiş, kendisi de onun yerine müderris olmuştur. Bir yandan taraftan yüzlerce talebeye ders veriyor, bir yandan da ilmini arttırmak için Beyhakıyye Medresesi’ne giderek, büyük âlim Ebü’l-Kasım Kuşeyri’nin derslerine devam ediyordu. Mu’tezile sapıklarından Selçuklu veziri Kunduri’nin zulümlerinden kurtulmak ve Müslümanları fitneden korumak için, hocası Ebü’l-Kasım Kuşeyri ile birlikte Nişabur’dan ayrıldı. Nişabur’dan Samarra’ya, daha sonra da Bağdat’a gitmiştir.

Daha sonra Hicaz’a giden Cüveyni Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere’de dört yıl kaldı ve burada ilim ve ibadetle uğraştı. Cüveyni’ye burada bulunduğu sırada “İmam-ül-Haremeyn”, yani Mekke ve Medine’nin İmamı, Mekke ve Medine’nin en büyük âlimi unvanı verildi. Ünlü Selçuklu veziri Nizamülmülk’ün daveti üzerine Cüveyni, Nişabur’a döndü. Nişabur’da açılmış olan “Nizamiye Medresesi” müderrisliğine getirildi. Burada otuz yıl kadar ilim öğretmeye çalıştı. Cüveyni hayatının sonuna doğru sarılık hastalığına tutuldu. Bu hastalıktan dolayı bir süre derslerine ara verdi. İyileştikten sonra derslerine devam etti. Sonra bir daha hastalığa yakalandı. 1085 yılında Pazartesi günü Nişabur’da vefat etti. Cenazesi Nişabur’a getirildi. Cenâze namazını oğlu Ebü’l-Kasım Muzaffer bin Abdülmelik Cüveyni kıldırdı. Nişabur’da defnedildi. Ölümü duyulduğu her yerde büyük üzüntüyle yol açtı. Onun ölümü üzerine, yüzlerce talebesi pek mahzun olup, ayrılığına dayanamayarak ağladılar. Adeta kendilerinden geçtiler. Ölmeden önce, dört yüz talebeye ders veren Cüveyni önce evine defnedildi. Daha sonra ise babasının yanına nakledildi.

Cüveyni, fıkıhda, usulde, kelâmda, kendisine özgü, bir yol takip etmiştir. Saatlerce ders verir ve ifadelerindeki belagat ve ahenk, asla sekteye uğramazdı. Tasavvuftan da büyük pay ve zevk almış ve güzel ahlâakı kendisinde toplamıştı. Son derece mütevazi biri olarak tanınmıştır.

Cüveyni’ni ilme damgasını vurmuş talebeleri şunlardır:
1. İmam-ı Gazali; en meşhur talebesi olup, hocası onun için ilimde büyük bir deniz gibidir demiştir.
2. Ebü’l-Hasen Ali bin Muhammed el-Keyalehrâsî; İmam-ı Gazali’den sonra en meşhur talebesidir.
3. Ebü’l-Muzaffer Ahmed bin Muhammed el-Havafi; Gece gündüz hocasının yanından ayrılmazdı. Tartışmaya girdiği zaman adeta bir arslan kesilirmiş.
4. Ebü’l-Kasım Süleymân bin Nasır el-Ensari en-Nişaburi; kelam, usul-i fıkıh ve tasavvuf ilminde büyük alimdir.

İmam-ül Haremeyn’in birçok kıymetli eserleri vardır. Bir kısmı şunlardır:
1- Et-Tefsir,
2- Eş-Şamil fî Usuliddîn,
3- El-Burhan fi Usûlül-Fıkh,
4- El-Gıyasi (Vezir Gıyasuddin Nizamülmülk namına yazılmıştır.),
5- Mugis-ül-Hak fî İhtiyârî Ehak (Bu eserinde dört mezhepten birine uymanın vâcib (lâzım) olduğu ve dört mezhepten birine uymamanın felâket olduğunda icmâ bulunduğunu bildirmiştir.),
6- Nihayet-ül-Matrab fi Dirayet-il Mezheb (Fıkha dair olup, dört cilttir. Bunu Mekke-i mükerreme de yazmaya başlayıp Nişâbur’da tamamlamıştır. Âlim İbn-i Hallikan onun bu eserini çok övmüştür.)

Bir Cevap Yazın