Kazaskerlik nedir?
Kazasker ya da kadıasker, Osmanlı Devleti zamanında genel olarak şeri davalara bakan askeri hakimdi. Kazaskerlerin yetkileri arasında kadı, müderris ve din görevlisi atamaları, kadı kararlarını bozma, değiştirme ve yeni kararlar oluşturma gibi yetkiler bulunmaktaydı. Yani kadı kararlarına itiraz etmek için kazaskerliğe başvurulurdu.. Bu yetkiler 16. yüzyıl’dan itibaren şeyhülislamlığa devredilmiştir.
Hindistan’da kurulmuş olan Türk devletlerinde de ordudaki davalar için kazaskerler görevlendirildiği bilinmektedir. Dîvân-ı Kazâ’nın üyeleri arasında yer alan kadıleşker daha sonra terfi ederek kadı-i memalik olmuştur. Nitekim Sultan Alâeddin Halacı zamanında kadıleşker olan Ziyâeddin Biyâne kadı-i memalik olarak tayin edilmiştir.
Kazasker Osmanlı devlet yapısının en önemli idari görevlerinden biri olup, kelime “kadı” ve “asker” kelimelerinin birleşmesinden meydana gelmektedir. Kadı ve asker kelimelerinden meydana getirilmiş olan kâdı’l-asker tabiri kaynaklarda kâdılcünd, kâdı-i asker, kâdılasakir, kâdileşker olarak da geçemektedir. Ancak kelime Osmanlılarda kazasker şeklini almış ve yaygınlık kazanmıştır. Kazaskerlerin kıyafeti ilmiye kıyafeti olup, bu mesleğin en yüksek mertebelerinden birini teşkil etmektedir. Kazasker: Osmanlılarda Divan-ı Hümâyun’un üyesi olup yargı ve eğitim teşkilatının en sorumlu kişisidir. Kazasker terkibindeki “asker” kelimesi kurumun kimliğini belirlemesi açısından oldukça önemlidir.
Osmanlılar Kazaskerlik kurumunu büyük ihtimalle Anadolu Selçukluları’ndan almışlardır. Osmanlı Devleti’nde kazaskerliğin resmi bir kurum olarak ortaya çıkışı 1363 yılında I. Murad (Hüdavendigar) dönemi başlarında olup kuruluş tarihi bazı kaynaklarda 1361, bazılarında 1362 olarak verilmektedir. Kazaskerlik makamına ilk defa atanan kişi Bursa Kadısı Çandarlı Halil Paşa’dır.
Kazaskerler Divan-ı Hümayun’un doğal azasıdır. Şeyhülislamlar divanda yer almaya başlayıncaya kadar divandaki şeri konular, kazaskerler tarafından idare edilmiştir. Divan toplantılarında veziriazamın sağında vezirler solunda da kazaskerler bulunmaktaydı.Çandarlı Halil Bursa kadılığından kazaskerliğe ve oradan da vezirliğe geçmiştir. Kuruluş döneminde Çandarlı ailesinden kazaskerlikten ve vezirliğe geçen birkaç kişi daha bulunmaktadır.
Musa Çelebi Edirne’de hükümdarlığını ilân edince Kör Melikşah’ı vezir, Mihaloğlu Mehmed’i beylerbeyi tayin ederken Simavna kadısı olan oğlu Şeyh Bedreddin’i de kazasker yapmıştır. Fetret devrinde Amasya’yı merkez edinmiş olan Mehmed Çelebi’nin de kazaskerlik görevine Çandarlı İbrâhim’i getirmesi, Osmanlı ülkesinde bir süre için iki kazaskerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu durum Çelebi Sultan Mehmed’in 1413 yılında birliği sağlamasıyla son bulmuştur.
1480 yılına kadar kazaskerlik Anadolu Kazaskeri olarak tek bir merkezdeydi. En önemli gelişme Fatih Sultan Mehmed döneminde yaşanmıştır. Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti’nin sınırlarının çok genişlemiş olmasından dolayı ve saltanatının son yılında Karamani Mehmed Paşa’nın arzıyla Rumeli Kazaskeri ve Anadolu Kazaskeri olarak ikiye ayrılmıştır. Rumeli kazaskeri protokol ve rütbe olarak Anadolu Kazaskeri’nden daha yüksekti. Görevleri divanda şer-i meselelere bakmaktı. Yavuz Sultan Selim’in İran seferinden sonra ise merkezi Diyarbakır olan üçüncü bir kazaskerlik teşkil edilerek doğu eyaletlerinin kontrolü sağlanmak istenmiştir. Ancak daha sonra bu üçüncü kazaskerlik lağvedilmiştir. Bu kazaskerlik Anadolu kazaskerliğine bağlanmıştır.
Kazaskerlerin atamaları, 17. yüzyıla kadar veziriazamların padişahlara arzı ile yapılırdı. Şeyhülislamlar bu tarihten itibaren vezir-i azamların onayıyla, kazaskerlerin tayinlerini padişaha arz etmeye başladı. Kazaskerlerin görev süreleri iki yıl iken, 17. yüzyıldan sonra bir yıla indirildi. Buna ek olarak, kazasker olan biri aynı makama tekrar tayin edilebilirdi. Kazaskerlik Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar varlığını korudu.
Kazaskerlik tüm ülke genelinde teşkilatı olan bir makamdı ve kazaskerleri en çok meşgul eden konu devletin merkezinden en küçük yerleşim birimine kadar olan her yerde mevcut olan yargı ve eğitim meseleleri olmuştur. İmparatorluğun en yetkili karar organı olan Divân-ı Hümâyun’un aslî ve nüfuzlu üyesi olması onların yetki ve sorumluluğunu kat kat arttırmıştır. Kazaskerler divan toplantılarından sonra yeniçeri ağasının huzurdan çıkmasından sonra padişaha arza girerler, tayin edilecek müderris ve kadılarla ilgili görüşlerini belirtirlerdi.
Kazaskerlerin her birinin tezkireci, matlabçı, tatbikçi, ruznamçeci, mektupçu ve kethüda olmak üzere altı yardımcısı bulunuyordu. Bunlardan kazasker kaleminin âmiri olan tezkireci, kadıların tevcih beratları bu kalemden çıkmaktaydı. Tayin ve cihet tevcihi işleriyle meşgul olan ruznamçeci, kalemin müdürüydü. Matlapçı, kadıların esamisini havi matlab denilen defteri tutup sırası gelen kıdemlilerin isimlerini münhal kadılıklara tayin için her ay toplantısında kazaskerlere sunardı. Tatbikçiler, büyük kadıların basılmış mühürlerini muhafaza eder ve bunların gönderdikleri vesaikin altındaki mühürle kendi yanındaki defterde olan mührü tatbik ederek sahte olup olmadığını kontrol ederlerdi. Mektupçu, kazaskerin bütün muhaberat ve muharreratı idare edip kethüda ise kazaskerlerin bütün para işleriyle ilgilenirdi.
17. yüzyıla kadar kazaskerlerin atamaları vezir-i azamın arzıyla yapılırken bu yüzyıldan itibaren atamaları şeyhülislama bırakılmıştır. 1914 yılında Şeyhülislamın önerisiyle Rumeli ve Anadolu kazaskerlikleri mahkemesi birleştirilerek bir mahkeme haline getirilmiştir.