Korunmaya muhtaç çocukların sorunları nelerdir?
Korunmaya muhtaç çocukların kurumların bakımına alınması aşamasında hem toplu yaşama, hem de büyük binalarda yaşamaya uyumlu olması açısından yaklaşım önemlidir. Soyut düşünmenin henüz başlamadığı 0-12 yaşları arasındaki çocukların ailelerinden kopması ve sosyal çevrelerinden uzaklaşması onlarda travma etkisi yaratmaktadır. Başına neler geldiğini tam olarak anlamadıklarından suçluluk duygusu yaşamakta ve çoğunlukla içe kapanmaktadırlar. Bunu terk edilmeden ziyade, cezalandırma, sevgi kaybı gibi algılama eğilimine girerler. Yani çocuklarda anlamsızlık duygusu gelişmeye başlar.
Soyut düşünmenin gelişmeye başladığı 11-14 yaşlarında gerçekleri anlamaya çalışır ve genellemeler yapmaya başlar. Bu çocuklar bir şekilde ailelerinden ayrılmak zorunda kalmıştır. Ayrılmanın etkisiyle yoğun bir umutsuzluk içinde olurlar. Yurtlardaki gençler kimlik kazanma aşamasında olduklarından, geçmişleri ve gelecekteki kaygılarından endişe duyar, devamlı yakınmaları olur. Yaşamı anlamlandırmada güçlük yaşamaya başlarlar. Kendi aileleriyle yaşayan çocuklar daima geçmişleriyle ilgili bilgiler alabilir. Ancak ailesinin yanında yaşamayan çocukların böyle bir şansları bulunmamaktadır. Onların geçmişi kayıp ya da unutulmuştur. Bu durumda duygusal ve sosyal gelişimleri güçleşir.
Sosyal hizmet kuruluşlarında çocuklara toplu bakım uygulandığından, devamlı olarak tek kişinin bakımı mümkün olmaz. Bu yüzden çocuğun örnek alacağı kişi sayısı artar, derin ilişki kuracağı biri olmaz ve bu yüzden benlik algılaması düşer. Bu kurumlarda çalışanların çocuklarla iletişimi olsa da, bu ailede ebeveynlerin kurduğu ilişkiye benzemez. Bu ilişkilerin yüzeysel olması nedeniyle korunmaya muhtaç çocuklarda değersizlik duygusu gelişmeye başlar, yaşamla ilgili hedefleri belirginleşmez.
Yapılan araştırmalara çocuklarda ve ergenlerde kendilerine psikolojik ve fiziki açıdan benzer olan, kendilerine sevgi gösteren modellerin özdeşleştiği belirlenmiştir. Kendileriyle en fazla özdeşim kuranlardan etkilenirler.
Korunmaya muhtaç çocuklarda yalnızlık duygusu
Bu çocuklarda anlamsızlık, boşluk ve yalnızlık duyguları daha fazla görülür. İnsana acı veren boşluk duygusu, rahatsız edici öznel yaşantıdır. Yalnızlık hisseden kişiler çok sık boşluk duygusundan bahseder. Ailesinden ayrı olan çocukların kendilerini bir yere ait hissetmemeleri nedeniyle yalnızlık kronikleşir. Yalnızlık kimsesiz olma anlamında kullanılır. Ailelerinin sorunları nedeniyle ayrılmak zorunda kalmış çocuklar bunu yoğun olarak yaşarlar.
Alışmış oldukları ortamdan ayrılan çocuklar derin bir boşluk yaşamakta ve sosyal yaşama ilgisiz kalarak içe kapanmaktadır. Çocukların bundan kurtulmaları için, sevgi ve şefkat görmeleri gerekir. Sosyal bir canlı olan insanın gruplara katılmaya ve buralarda kabul görmeye ihtiyacı bulunmaktadır. Yaşamda samimi ilişkilerin olduğu en küçük birim ailedir. Ailenin olmadığı bir yaşamda duyguların anksiyete oluşturması çok normaldir. Kaygı duyan kişiler her an kötü şeylerin olacağı inancına sahiptir. Bunun sıkça tekrarlanması halinde kişi bununla baş edemez ve psikolojik tedaviye ihtiyaç duyar.
Korunmaya muhtaç çocuklarda sıkça görülen bir durumda, Türk filmi seyretmeyi ve hüzünlü müzikleri dinlemeyi sevmeleridir. Yaşadıkları acıları bilinçaltlarında bu şekilde yaşamayı tercih ederler. Bunu yaşam azmine çevirebilenler, sosyal ve akademik alanda başarı yakalayabilirler. Ancak başaramayanlar için yaşam kötü deneyimler hazırlar.
Bu çocukların geçmişlerinde üzücü olayları yaşamaları yüzünden, oldukça zengin bir iç dünyaları bulunmaktadır. İç dünyaları ve söylediklerinin farklı olması onlar için stres kaynağıdır. Kişiler gerçek düşüncelerini ifade edebilirse, iç dünyası ve dış dünyası farklılık yaşamaz. Bu stresinin azalmasına yardımcı olur. Yuvalarda, yurtlarda yaşayan çocukların, gençlerin yönetime katılması kendileri hakkında kararlar alabilmesi sağlanabilirse, ait olma duyguları güçlenebilir. Kendilerine değer verildiğini hissettiklerinde daha iyi sosyalleşmiş olurlar.
Korunmaya muhtaç çocuklarda yoksunluk
Aile içinde yaşamayan çocuklar dış ortamda giderilmeyen sevgi açlığını yaşarlar. Bu duygusal yoksunluktur. Küçük yaşlarında ailelerinden ayrılan çocuklar bunu bazı davranış bozukluklarıyla dışa yansıtır. Küçük yaştakilerde yatakta sallanma, altına yapma, parmağını emme, sıkça sebepsiz ağlama gibi davranışlar görülür. Bu nedenle çocukların yedi yaşına gelinceye kadar yuvalara alınması uygun görülmez.
Çocuklar doğumlarıyla birlikte anneleriyle özdeşim kurar. Onların bu aşamada annesinden ayrılması halinde, kendilerini güvensiz hissetmesine neden olur. İlk yaşında yuvaya verilen çocukların hem uyumsuz oldukları, hem de zekâ açısından düşük seviyeye sahip olduğu görülmüştür. Çocuklar sosyal çevresine ve okullarına uyum sağlamakta zorlanır. Kendilerine yuva çocuğu olarak bakıldığını düşünerek, okuldan dışlandıkları görülür ve sevgi ihtiyaçları artar.
Duygusal yoksunluk durumunun neden olduğu en önemli duygular arasında maddi doyumsuzluk ile tatminsizlik yer alır. Bu nedenle korunmaya muhtaç çocuklar için düzenlenen sosyal faaliyetlerde her zaman onları mutlu edecek çalışmalar yapılır. Çocuklar ise, bunu yaşamak yerine şikâyetçi bir tavır içine girer ve daha fazlasını isteme eğiliminde olur. Kendilerini maddi dünyada tatmin etmeyi başaramazlar.