Kuvayı Milliye nasıl doğmuştur?
Türk topraklarının parçalanmak istendiği, Batı Anadolu’nun İtalya ve Yunanistan’a bilhassa Türkiye’nin en güzel şehirlerinden biri olan İzmir’in Yunanistan’a verileceği, Doğu Anadolu Bölgesi’ndeErmenistan Devleti kurulmak istendiği, Mondros Mütarekesi’nden hemen sonra sezilmeye başlanmıştır.
Paris Barış Konferansı’nın devam ettiği esnada bu gibi haberlerin Avrupa basınında yer alamsı ile bu isteklerin gerçekleştirilmeye çalışıldığı anlaşılmıştır. Bu vahim gelişmeler karşısında İstanbul Hükümeti, adeta bir acizlik içinde bulunuyordu. Hükümet sadece nasihat vermekle yetiniyordu. Tarihinde ilk kez Türk halkı bu kadar perişan, umutsuz, çaresiz bir duruma düşmüştü. Bütün dünya Türklerin bu duruma düşmesinden son derece memnundu. Aç kurt gibi hepsi toprakları aralarında bölüşmek için bekliyordu. Avrupa’dan çıkarılmış olan Türklerin Asya içlerine kadar sürülmesi hedefleniyordu. 150 yıllık bir kin ve yağma hırsı içinde olan uygar dünyanın politikacısı, düşünürleri, ilim adamları, sanatkarları ve şairlerinin amaçları, arzuları gerçekleşmiş oluyordu.
Yeryüzünde bütün milletlerin hakları, hakikatleri, yurdu ve tanrısı vardı. Sadece Türk milleti, haksız, hakikatsiz, yurtsuz ve tanrısızdı. Tıpkı büyük Perseküsyon devirlerindeki Ben-i İsrail gibiydik. Gökten inecek olan mesihi bekliyorduk ve iki asır boyunca hasreti ile yandığımız milli kahraman, hala bir türlü görünmüyordu. Çanakkale’de dünyanın en güçlü donanmasını ve ordularını dize getirmiş olan asırlardır efendi bir şekilde yaşamış olan Türk ulusu özgürlüğünden tamamen vazgeçip boynuna vurulmak istenen kölelik zincirini kabul edecek miydi? Türk ulusunu iyi tanıyanlar Türklerin bağımsızlıktan asla vazgeçemeyeceğini ve başkasının egemenliği altında hiçbir zaman yaşayamayacağını çok iyi bilirler. Nitekim tarih bunu diğer uluslara kısa süre içerisinde gösterecektir.
Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından imzalanmış olan Mondros Ateşkes Antlaşması sonrası Türk orduları terhis edilmiştir. Bununla birlikte mevcut askeri birliklerin durumu da firari askerlerden dolayı son derece vahimdi. Bundan dolayı Yunanlılar Batı Anadolu’yu işgale başladıkları zaman 56, 57, 61. Tümenlerin birkaç yüz kişilik zayıf kuvvetlerini bulmuşlardı. Üstelik padişah Yunanlılar ile savaş vaziyetinde olmadığını açıkça ilan etmiş ve İstanbul Hükümeti de gerek askeri kuvvetlerin gerekse halkın askere karşı direnmemesini ifade etmişti. Buna uymuş olan İzmir Valisi, Manisa Mutasarrıfı gibi bazı idareciler kendi şehirlerinde ve civarlarındaki direniş hareketlerini daha ortaya çıkmadan yok etmişlerdir. Bütün şartlara rağmen Yunanlılar karşı son derece çetin bir direniş gerçekleşmiştir. Zayıf mevcutlu askeri birliklerin komutanları, milli duygular ile vatanlarını müdafaa ederken hamiyetli Türk vatandaşları ve onların yanı sıra eskiden bölgede eşkıyalık yapmış olan efeler, adamları ile birlikte bu direnişlere katılmışlardır. Hatta bazı yerlerde tamamen egemen olmuşlardır. Halkın, askerin, efelerin oluşturmuş olduğu bu direniş hareketinin ortak noktası vatan savunması ve Türklük duygusu idi. Böylece oluşan bu direniş hareketi Ayvalık’tan Denizli’ye kadar uzanan geniş bir hat üzerinde Milli cephenin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu milli cepheyi meydana getiren kuvvetlere dar anlamda Kuvayı Milliye adı verilmiştir. Bu anlamı ile Kuvayı Milliye silahlı direnişi ifade ediyordu. Sivas Kongresi’nde anlamı genişlemiş bütün yurdun savunulması anlamına geliyordu. Kuvayı Milliye deyimini ilk kez kim ne zaman kullanmış tam olarak bilinmemekle birlikte 1877-1878 yıllarında Osmanlı-Rus savaşlında sivil halkın direnişi görülmüştür. İtilaf devletlerinin işgalinin geçici olduğunu kabul etmiş olan Türk ulusu asırlarca kendi yönetimi altındaki Yunan ulusunun Batı Anadolu’yu istilasını ve bu toprakları Yunanistan’a katmak için gelmiş olduğunu anlayınca yurdu kanının son damlasına kadar savunmaya başlamıştır. Kuvayi Milliye’nin ihtiyaçları tamamen yerli kaynaklardan karşılanmıştır. Zaman içerisinde Yunanlıların zulmünü gören bütün halk Kuvayı Milliye’nin yanında yer almıştır. İşte Kuvayi Milliye bu şartlarda ortaya çıkmış bir direniş gücüdür.