Kyoto Protokolü nedir?
1997 yılının Aralık ayında Kyoto’da gerçekleştirilmiş olan BMİDÇS 3. Taraflar Konferansı’nda Kyoto Protokolü kabul edilmiştir. Kyoto Protokolü sanayileşmiş ülke taraflarına bağlayıcı sera gazı salım sınırlama ve azaltım yükümlülükleri getirmiş olan bir protokoldür. Protokolün ülkelerin onayına ve uygulamasına hazır hale getirilmesi için gerekli olan ayrıntılı uygulama kuralları 2001 yılında Marakeş’te gerçekleştirilmiş olan 7. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiştir. “Marakeş Uzlaşmaları” olarak adlandırılmış olan bu kurallar 2005 yılındaki Protokol’ün 1. Taraflar Toplantısı’nda onaylanmıştır. 16 Şubat 2005 tarihinde yürürlüğe giren Kyoto Protokolü’ne Mayıs 2010 itibariyle tam 191 ülke ve Avrupa Birliği taraf olmuştur.
Kyoto Protokolü, sera etkisi yaratan gazların salımlarını (emisyon) kısmak üzere sanayileşmiş ülkelere çeşitli hedefler belirleyen uluslararası bir anlaşma niteliğine sahiptir. Sera etkisi yaratan gazlar, kısmen de olsa, küresel ısınmanın, yeryüzündeki hayatı tehdit edecek derecede artmasının nedenleri arasında kabule dilmektedir.
1997 yılında gerçekleştirilen bu protokol, 1992 yılında imzalanan bir çerçeve anlaşmada belirlenen ilkelere dayanmaktadır. Bu protokolle sanayileşmiş ülkeler, 1990 yılındaki salım oranlarını 2008-2012 yılları arasında yüzde 5 oranında azaltmayı taahhüt etmişlerdir. Protokole imza atmış olan her ülke, kendi özgün hedefini tutturmayı taahhüt etmiştir. Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden mevcut salım oranlarını yüzde 8, Japonya’dan yüzde 5 oranında azaltması beklenmiştir. Düşük salım oranına sahip olan bazı ülkelerin ise, bu oranları yükseltmesine izin verilmiştir.
İklimle uğraşmakta olan birçok bilim adamı, Kyoto Protokolü’nde belirlenen hedeflerin, sorunun sadece yüzeyine temas edebildiğini ifade etmektedirler.
Anlaşma sanayileşmiş ülkelerin salımlarını yüzde 5 oranında düşürmeyi hedeflerken, iklimle uğraşmakta olan birçok bilim adamı, küresel ısınmanın dehşetli sonuçlarının önünü almak için, katılımcıların salımlarını yüzde 60 oranında azaltması gerektiğini önemle belirtmektedirler.
Rusya’nın ilk etapta protokolü imzalamakta yaşadığı kararsızlığı, ülkenin kendi lehine hükümler için ayak oyunları yaptığı yönünde bir takım spekülasyonlara yol açmıştır. Fakat Rusya hükümeti, 2004 yılının Eylül ayında protokolü destekleme kararı aldı.
Bu Protokol, 16 Şubat 2005 tarihinden itibaren yasal olarak bağlayıcı bir nitelik kazanmıştır. Rusya’nın kararını belirleyen en önemli etken, görünüşe göre, ekonomik maliyetten çok politik faydadır. Protokole imza attığında, Rusya’nın Dünya Ticaret Örgütü’ne katılması için arkasındaki AB desteğinin artacağı ifade edilmiştir. Diğer taraftan Kyoto Protokolünün Rusya’nın ekonomik büyümesini kötü etkileyeceği yönünde bir takım kaygılarda ortaya çıkmıştır.
Sanayileşmiş ülkeler, 1990 yılından 2000’e kadar, toplam salımlarını %3 oranında azaltmışlardır. Fakat bu düşüş, eski Sovyet ülkelerinin ekonomilerindeki çöküşten kaynaklanmanın yanı sıra zengin ülkelerdeki yüzde 8’lik artışı da örtmüştür.
Anlaşma, iklim değişikliğinde en az paya sahip olmalarına karşın, sonuçlarından daha fazla etkileneceklerin gelişmekte olan ülkeler olduğunu belirtmektedir.
Üstelik bu ülkelerin bir çoğu anlaşmaya imza atmış ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkelerin özel hedefleri tutturma yükümlülüğü bulunmuyor ancak salım düzeylerini bildirmek ve ulusal çapta iklim değişikliğini hafifletme programları geliştirmek mecburiyetleri bulunmaktadır.
Birleşmiş Milletler (BM), sanayileşmiş ülkelerin 2010 yılı için belirlenmiş hedeften saptığını belirtirken, 2010’daki salım oranının, 1990’dakinin %10 üzerinde olacağını tahmin ediyor. Kendi hedeflerini tutturmaya yakın olan, sadece AB üyesi dört ülke bulunuyordu.
Kyoto Protokolü yeryüzündeki 160 ülkeyi ve sera gazı salınımlarının %55’inden fazlasını kapsamaktadır. Kyoto Protokolü ile devreye girecek olan önlemler, pahalı yatırımlar gerektirmektedir. Sözleşmeye göre;
1. Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek,
2. Daha az enerji kullanarak ısınma, daha az enerji tüketecek olan araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirme sağlanacak, ulaşımda, çöp depolamada çevrecilik temel ilke olacaktır.
3. Atmosfere bırakılmış olan metan ve karbon dioksit oranının düşürülmesi amacıyla alternatif enerji kaynakları kullanılacak
4. Atmosfere salınmakta olan sera gazı miktarı %5’e kadar çekilecek,
5. Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden diğerlerinden daha fazla vergi alınacaktır.
6. Fosil yakıtlar yerine, örneğin bio dizel gibi yakıtlar kullanılacak,
7. Çimento, demir-çelik ve kireç fabrikaları gibi son derece yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecek,
8. Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler, teknolojiler kullanılacak.
9. Güneş enerjisinin önü açılacak, nükleer enerjide karbon sıfır olduğundan dolayı dünyada bu enerji daha çok ön plana çıkarılacak,