Lozan Konferansında karşılan zorluklar nelerdir?
22 Kasım 1922 tarihinde çalışmalarına başlanmış olan “Yakın Şark İşleri Hakkında Lozan Konferansı” ilk olarak iç tüzük konusunu ele almıştır. Buna göre Fransızca Konferansta resmi dil olarak kullanılacaktır. Toprak, askerlik ve boğazlara, yabancılar ve azınlık konularına, mali ve ekonomik konulara olmak üzere üç komisyon kurulacaktır.
Komisyonların başkanlığını şunlar yapacaktır:
1- Toprak, askerlik ve boğazlar komisyonu: Lord Curzon
2- Yabancı ve azınlıklar komisyonu: Garroni
3- Mali ve ekonomik haklar komisyonu: Barrere
İsmet Paşa iç tüzüğün ismine itiraz ederek konferansın adının, Lozan Konferansı olarak değiştirilmesini, Türkçenin de resmi dil olarak benimsenmesini, tüzükte geçmekte olan Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler yerine bu devletlerin adlarının yazılmasını, konferansın başkanlığını sırayla yapacak olan İngiltere, Fransa ve İtalya’nın yanında Türkiye’nin de bulunması gerektiğini vurgulamıştır. Ancak bu konularda müspet bir netice elde edilememiştir. Ancak daha ilk toplantıda Yeni Türkiye devletinin baş delegesi diplomatik deneyimsizliğine rağmen büyük devletlerin delegelerinden kendisini geri görmeyerek ve göstermeyerek kendisine saygı duyulmasını sağlamıştır. Önemli sayılamayacak konularda bile son derece uyanık davranarak her konudaki dikkatini ve hassasiyetini göstermiştir. Türkiye’nin diğer devletler gibi eşit işlem görmesini, her fırsatta ifade eden İsmet Paşa, kendi ulusuna duyduğu güveni göstermiştir. Türkiye Devleti’nin delegeleri Lozan’a kayıtsız şartsız tam bağımsızlığın uluslar arası düzeyde ifade edilmesi amacı ile katılmışlardır. Oysa karşı grup adeta vesayet ve himaye altına alınmış eski Osmanlı düzeninin sürdürülmesini hayal etmiş, bunun için de Osmanlı devleti ile yapmış oldukları Sevr Barış Antlaşması çerçevesinde bir antlaşma yapmayı hedeflemiştir. Onlara gör Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’nda yenilmiş bir devlettir. Bu durum göz önünde bulundurulmalı ve ona göre hareket edilmelidir. Oysa Türkiye bütün zorluklara, özverili barış girişimlerine rağmen bağımsızlık savaşını başlatmış ve zafere ulaşmıştır. Sonuç olarak İsmet Paşa hem Mudanya mütarekesinden sonra Lozan’a geldiğini belirtmiş, buna mukabil Lord Curzon ise Mondros Mütarekesi’ni öne sürmüştür.
Lozan Konferansı’nda karşılaşılmış olan zorlukların başında toprak paylaşım konusu gelmiştir. Musul, Trakya, Boğazlar bu kapsamda değerlendirmiştir. 29 Nisan 1913 tarihli İstanbul Antlaşması’na göre Türkiye, Trakya sınırının çizilmesini, Edirne’yi İstanbul’a bağlamakta olan demiryolunun da bu sınırın içinde yer almasını, Batı Trakya’da halk oylamasına gidilmesini talep etmiştir. Balkan devletleri ile İngiltere, Fransa ve İtalya arasında işbirliğinin mevcut olmasından dolayı bu konuda uzun tartışmalar yaşanmıştır. Diğer taraftan Lord Curzon bu toprakların Cemiyeti Akvam tarafından İngiliz mandaterliğine verildiğini iddia etmiştir.
Toprak komisyonu 4 Aralık 1922 tarihinde Boğazlar sorununu gündeme getirmiştir. İsmet Paşa ticaret amaçlı olarak boğazların açık bulundurulmasından yana tavır sergilemiştir. Rus delegesi Çiçerin boğazların bütün savaş gemilerine kapalı olmasını istemiştir. Lord Curzon ise boğazların sürekli olarak açık bulundurulmasını ve oluşturulacak boğazlar komisyonu tarafından yönetilmesini istemiştir. Boğazlar komisyonunun başkanlığını Türkiye yapmalıdır demiştir.
Batılı devletlerin Türkiye’nin iç işlerine müdahale edebilmek amacı ile kullandıkları konulardan biri de azınlıklar konusudur. Lord Curzon Türkiye sınırları içinde yaşayan azınlıklar için güvence istemiştir. Ayrıca Ermeni Devleti’nin kurulmasını amaçlamıştır. Bu istekler İsmet Paşa tarafından kabul edilmemiştir. Konferansta kurulmuş olan komisyonlardan Ekonomik ve Mali İşler Komisyonu’na tez olarak ekonomik anlamda tam bağımsızlık sunulmuştur. Kapitülasyonlar tamamen kaldırılmak istenmiştir. Büyük devletlerin ısrarlı tutumlarına rağmen Türk temsilcileri bu konuda taviz vermemiştir. Bunun ekonomik bağımsızlıkla bağdaşmadığını dile getirmişlerdir.