Milliyetçilik nedir?
Tarih perdesinde uzun süre boyunca bir “ulus” olarak varlığını koruyabilmiş toplumları ilgilendiren bir kavram olan milliyetçilik, ulus olarak nitelendirilen topluluğun daha medeni şartlarda yaşaması ve gelişmiş bir millet haline gelerek “insanlığın” gelişimine katkı sağlaması manasına gelmektedir. Ülkemizde neredeyse her alanda yaşandığı gibi bu konuda da kavram karmaşaları yaşanmakta ve milliyetçilik ile ilgili olmayan birçok farklı kavram bir arada anılmaktadır. Ulusçuluk ya da nasyonalizm olarak da bilinen milliyetçiliğin belki en çok karıştırıldığı ancak anlam açısından da taban tabana zıt olduğu kavram ise ırkçılıktır. Irkçılık ile bir arada dahi kullanılmasının tabiri caizse “abesle iştigal” olduğu milliyetçilik, ulusun gerek sosyokültürel gerekse de ekonomik manada gelişerek “insanlığın ortak yararı için” çalışmalar yapmasıyla ilgilidir. Yani milliyetçilik, ırkçılık olarak ifade edilen ve içerisinde megalomaniden başka bir düşünce yer almayan bir kavramla alaka dahi kurulmayacak kadar farklı bir düşüncedir.
Tarih, dil, kültür, dini inanış, ekonomik gelişim ve insan hakları gibi son derece geniş içerikli konuları içeren milliyetçilik, sosyoloji biliminin uzun yıllardır incelediği ve modern çağ ile değişen bir düşünce biçimidir. 20. yüzyılın başlarından itibaren bilhassa Avrupalı milletlerin dünya haritasını paylaşma savaşına girmesinin ardında yatan düşüncelerin büyük bölümü milliyetçiliğin siyasi propaganda aracı haline getirilmesiyle olgunlaşmıştır. Avrupa Birliği gibi Anglosakson kültürün göstergesi haline gelen organizasyonlar, milliyetçilik akımlarının küreselleşme yolunda “ilerlemesi istenen” dünya ile birlikte değişmesine neden olmuştur. Günümüzde hakim olan milliyetçi düşüncenin gelişimine Fransız İhtilali/Devrimi ile başladığı kabul edilmektedir.
1789 yılında başlayan Fransız Devrimi ile birlikte yüksek sesle ifade edilmeye başlanan milliyetçi söylemler, takip eden yıllarda “başta Osmanlı” olmak üzere çok uluslu birçok devleti derinden etkilemiştir. Rus bayrağı altındaki Leh halklardan Osmanlı sınırlarındaki Yunanlara, Almanya ile Avusturya arasında kalan halklardan Ortadoğu’daki halklara kadar son derece geniş bir coğrafyayı etkileyen Fransız Devrimi sonrası oluşan düşünceler, milletlerin tek bayrak altında toplanmaya yönelmesine neden olmuştur. Her ulus kendine ait bir bayrağı ve devleti olması yönünde kararlı adımlar atmış ve gerektiğinde çatışmaya girmekten dahi çekinmemiştir.
Ancak sosyolojik olarak bakıldığında “halk” olarak ifade edilen kavramın tanımlanmasına birçok güçlük bulunmaktadır. Birçok halk olarak ifade edilen insan topluluğu konuştuğu dil ile yanı başında yer alan komşularıyla aynı milletmiş gibi görünse de farklı bir ulus olduğunu ileri sürmektedir. Halkın konuştuğu dile göre mi, inancına göre mi, kültürel zenginliklerine göre mi yoksa geleneklerine göre mi tanımlanacağına dair birçok farklı düşünce bulunmaktadır. Birçok toplumun birbiriyle yüzyıllar boyunca iç içe yaşaması ile birlikte yapılan evlilikler yeni akrabalıklar kurulmasına neden olarak, aslında halkların da birbiri ile karışmasına sebep olmuştur. Ancak milliyetçiliğin “insanlığın ortak gelişimine katkı sağlamak” ile ilgili bir kavram olduğunun da unutulmaması gerekir.