Nasıl boşanılır?
Bir yastıkta 40 yıl geçirmek üzere kurulan evlilikler günümüzde artık çok daha kısa sürmekte; boşanma oranı evlilik oranları ile yarışır hala gelmektedir.
Boşanma bireysel bir olay gibi görülmekle beraber, aslında boşanma sosyal bir olaydır. Toplumun yapı taşı olan aile kurumunun yıkılmasını, toplumdan bağımsız bir olay görmek mümkün değildir. Her ne kadar boşanmalar üzücü ve arzu edilmez olsa da, mutsuz evliliklerin ısrarla devama zorlanması da istenen bir durum değildir. Özellikle, çocuklu bir ailede boşanma, kesinlikle aceleyle alınan bir karar ile hızlı bir şekilde gerçekleşmemelidir.
Eşler anlaşamadıklarına, boşanmalarının her taraf açısından daha iyi olacağına ikna olduklarında boşanma süreci başlar. Boşanmanın hukuki, sosyal ve ailevi boyutları vardır.
Hukuki boyutu ile boşanmanın iki şekli söz konusudur:
- Anlaşmalı boşanma
- Çekişmeli boşanma.
Anlaşmalı boşanmada eşler kendi aralarında anlaşarak, velayet, mal paylaşımı gibi hususları bir tutanakla karara bağlarlar. Bu şekilde gerçekleşen boşanmalar, aile mahkemesi hakeminin uygun görmesi halinde en hızlı şekilde gerçekleşen boşanmalardır.
Ancak, boşanmalar çoğu zaman eşlerin birbirine nefret derecesine varan duyguları ile gerçekleştiğinden, boşanmalar da anlaşmalıdan ziyade çekişmeli boşanmaya dönüşmektedirler. Çekişmeli boşanmada eşlerin birer avukatının olması işlerini büyük oranda kolaylaştıracaktır. Anlaşmalı boşanmada da avukat yardımı alınabilir, ancak eşler birbirlerinden olan taleplerini netleştirip dilekçelerini doğru bir şekilde hazırladıklarında avukat yardımı olmadan da başvurularını gerçekleştirebilmektedirler. Çekişmeli boşanmalar, eşler mal paylaşımı ya da velayet konusunda anlaşmazlık yaşadıklarında ya da birbirlerinden maddi ve manevi tazminat talepleri olduğunda vuku bulmaktadır.
Boşanmaların her boyutu gibi hukuki boyutunda da eşlerin anlaşmalı yolu mümkün hale getirmeleri, birbirlerine birer düşman gibi davranmadan sonraki hayatlarını kolaylaştırıcı tavır ve tutumla hareket etmeleri ideal olandır. Çocuk varsa bu olmazsa olmazdır. Zira, ortak çocuğu olan eşlerin boşanma ile ilişkileri sonlanmamakta, aralarında bir bağ her daim bulunmaktadır. Çocuğun hayatını kabusa çevirmemek, onun huzurunu daha fazla bozmamak için anlaşma yolunda ısrarcı olunmalıdır.
Boşanmaların en önemli boyutu sosyal boyutudur. Aile toplumun çekirdeğidir. Sağlıklı ve güçlü toplumlar, güçlü aileler üzerinde kurulur. Aile biriminde yaşanacak yıkımlar toplumun yapısında da çatlakların oluşmasına sebebiyet verir. Bu nedenle, bir ülkenin yönetimi evliliklerin ve boşanmaların yoğunluğunu, boşanma nedenlerini istatistiki detayları ile birlikte yakından takip etmelidir. Elde edilen doneler iyi değerlendirilmeli, boşanmaların önüne geçmeyi hedefleyen sosyal politikalar üretilmelidir.
Boşanmanın eşlerin çevrelerinde de etkisi büyük olmaktadır. Özellikle de aileler nezdinde boşanmalar bazen eşlerde olduğundan daha fazla yıkıcı etki gösterebilmektedir. Eşler, boşanma kararında net olduklarında bunu hukuki boyuta taşımadan önce aile büyükleri ile de paylaşmalıdırlar. Bu paylaşımdan olumlu geridönüşlerin olabildiği görülmektedir. Bu nedenle, boşanmadan geri dönüş olmasa dahi aileler üzerinde yıkım oluşmasını engellemek adına bu paylaşımlar ihmal edilmemelidir.
Boşanmanın belki de ilk irdelenmesi gereken boyutu ailevi boyutudur. Çocuklu bir ailede yaşanacak boşanma, sadece eşler arasında kalması mümkün olmayan bir olaydır. Eşler aldıkları kararı çocukların yaşlarına uygun ortamlarda ilan etmelidirler. 3-6 yaş arası, okul çağı ve ergenlik dönemindeki çocuklarda bu tarz olayların kalıcı olumsuz etkileri çok fazla olabildiğinden, gerekirse bir pedagog tavsiyesi ile ya da eşliğinde boşanma kararı çocuklar ile paylaşılmalıdır. Sakin ve kararlı bir ses tonu kullanılmalı, satır aralarına boşanma kararının alınmasının çocuklar ile hiçbir alakası olmadığı tekrarlanmalıdır. Zira, çocuklarda görülen ilk etki boşanmanın nedeninin kendilerinin olduğu (yaramaz olmaları, vb. nedenlerle) düşünmeleridir. Bunun oluşmasına izin verilmemeli, boşanma gerçekleşse de annelik ve babalık rollerinin devam ettiği, hala onların çok sevildiği ikna edici şekilde iletilmelidir.
Alınacak tüm tedbirlere, gösterilecek tüm özene rağmen, üzücü tabloların yaşanmasının çoğu zaman önüne geçilememektedir. Bu durumda da eşler kendilerini daha fazla üzmemeli, suçluluk duygusuna girmemeli, zamanın iyileştirici etkisi ile şifa bulmayı beklemelidirler. Bu süreçte de agresif, depresif hal ve tutumlardan uzak durmaya gayret edilmelidir.