Prenatal stres anne karnındaki bebeği nasıl etkiler?
Kadınlar doğum öncesi dönemde hormonların etkisiyle stresli bir süreç yaşarlar. Bu stresli süreçte herkesin daha dikkatli ve sabırlı olması gerekmektedir. Çünkü anne adayı yoğun bir depresyona girmiş olabilir.
Bütün hayatı boyunca her beş anneden birinin en az bir defa depresyon geçirdiği bilinmektedir. Depresyon bilindiği gibi kararsızlık, sosyal geri çekilme, ilgi haz kaybı, konsantrasyon güçlüğü, kendini suçlama, değersizlik hissi, hüzün, kaygı, uykusuzluk ve iştah kaybı şekilde kendisini gösterir. Gebeliğin başlangıcından olgunlaşmaya kadar geçen zaman zarfında her organın olgunlaşma süreci birbirinden farklıdır. Bu yüzden gebelik döneminde stresin şiddeti ve maruz kalma süresinin yanı sıra hangi dönemde ortaya çıktığı da son derece önem kazanmaktadır.
Uzman doktorlar hızlı hücre bölünmesinin meydana geldiği dönemlerde organların stres gibi çevresel etkilenmelere yatkınlığının daha da arttığını, bununla birlikte gebeliğin 24-32. haftalarında yaşanan ağır stresler, bebeğin, korkak ve ürkek davranışlar sergilemesine, ayrıca çok ağlayan huysuz ve huzursuz olmasına yol açabileceğini ifade etmektedirler.
Gebeliğin orta dönemi beyin gelişiminde oldukça önemli bir dönemin başlangıcıdır. Doğum üzerine etkileri dikkate alındığında, gebeliğin son dönemlerinde yaşanması muhtemel stresin erken doğum ile olan ilişkisini desteklemektedir. Araştırmalar hamilelik döneminde stres, düşük doğum ağırlığı ve intrauterin (rahim içi) gelişme geriliği ile doğrudan ilişkilendirilmiştir. Düşük doğum ağırlığı bilhassa intrauterin yani rahim içi gelişim geriliği ile birlikte görüldüğü zaman yetişkin hayatında kronik hastalıklara olan yatkınlığı daha da artırmaktadır. Gebelikten 6 ay öncesinden başlayıp hamilelik süresi boyunca süren derin üzüntü ve kaygı sonrası doğan çocuklarda, “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu” riski, belirgin olarak artmaktadır. Araştırma sonuçları DEHB belirtilerinin şiddeti ile gebelik döneminde yaşanan stres arasında doğrusal bir ilişki olduğunu göstermiştir. Bunların yanı sıra stresin 12-22. haftalarda yaşanması halinde etkilenmenin daha çok olacağı uzmanlar tarafından ifade edilmektedir.
Doğum öncesi stres, doğum sonrasında da anne ve bebeği doğrudan olumsuz şekilde etkiliyor. Hamile kadınların yaşadığı stresin doğum sonrasında da olumsuz etkilerinin olduğunu, yapılan çalışmalar açıkça ortaya koymuştur. Bunlar; komplikasyonu risklerini arttırması, doğumdan sonraki dönemde uyum sağlamada güçlük, ürkek davranışlar gösterme, dil becerilerinde gerilik, 3-5 yaş döneminde toplam zeka bölümünde ve dikkat performansında düşüklük, kaygı ve depresif bozukluk, ergenlik döneminde DEHB (Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu) ile ilişkili belirtilerin görülme riski başlıca olumsuz etkilerdir.
Yüksek annelik stresinin ve anksiyetenin, anne-çocuk etkileşimini bozduğu ve bebeğin ruhsal gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Hamilelik dönemindeki stres plesentada değişiklik yaratıyor ve bu durum bebeğin nörogelişimini olumsuz şekilde etkiliyor. Genel olarak gebelik dönemindeki stresin bebek üzerindeki etkilerine yönelik araştırmalar yapılmıştır. Ancak prenatal dönemde yaşanan stres anne adayları üzerinde de son derece olumsuz etkiler bırakmaktadır.
Uzman doktorlar hamilelik döneminde yaşanan stresin, doğum sonrası depresyonu tetiklediğini belirtmektedirler. Ayrıca hamilelik döneminde strese yakalanan anne adaylarının doğum sonrası yeni doğanla bağlanma sorunları ile başlayacak iletişim sorunları yaşamaları muhtemeldir.
Perenetal dönemde strese engel olmak için:
1- Elinizdeki işi bırakın ve gerginliğin olduğunuzun farkına varın,
2- Yavaş ve ağır şekilde nefes alıp verin,
3- Esneme hareketleri, hafif egzersiz ya da kısa yürüyüş yapın,
4- Gerginlik ortamından uzaklaşmaya çalışın.
Uzun vadede anne adaylarının şunlara dikkat etmesi gerekmektedir:
1- Sağlıklı beslenmeye özen gösterin (kafein mümkün olduğunca azaltılmalı, uyuşturucu ve alkolden uzak durulmalıdır.)
2- Yakın çevrenizle iyi bir iletişim kurun.
3- Tartışma ortamlarından uzak durun.
4- Yeteri kadar dinlenin.
5- Düzenli egzersiz yapın.
6- Planlama yaparak işlerinizi sıraya koyun.
7- Sorumluluklarınızı başkalarıyla paylaşın.
8- Elektromanyetik ortamlardan mümkün olduğunca uzak durun.
9- Boş zamanlarını keyif aldığınız işlerle meşgul olmaya ayırın.