Proletarya nedir?
Toplumda yer alan sosyal sınıfları tanımlamak için kullanılan bir ifade olan “proletarya”, 19. yüzyılın başlarından itibaren Karl Marx ile birlikte farklı bir anlam kazanmıştır. 19. yüzyıla kadar halkın alt tabanı için söylenen ve genellikle oğullarına miras olarak bırakabileceği herhangi bir malı bulunmayan insanları tanımlamak için kullanılan proletarya, Marksizm’in kurucusu ünlü ekonomist ve politikacı Karl Marx ile birlikte işçi sınıfıyla ilgili bir kavram hale gelmiştir. Marksizm’in temel sorunu olan işçi sınıfının sömürülmesiyle ilgili görüşlerinde toplumun emekçi kısmına proletarya diyen Marx, böylece kelimeye çok daha farklı bir anlam yüklemiştir ki günümüzde de “proletarya” kelimesi bu anlamda kullanılmaktadır.
Proletarya şeklinde tanımlanan sınıfı oluşturan bireyler “proleter” olarak isimlendirilir. 19. yüzyıla kadar soyluların ve burjuva sınıfının fakir insanları aşağılamak için kullandığı proletarya kelimesi, Marksizm ile birlikte üreten emekçi sınıfın ismi haline gelmiş ve günümüze dek bu şekilde kullanılmaya devam edilmiştir. Üretim araçlarına sahip olmayan proletarya sınıfı, kendi emek gücünü küçük burjuva olarak isimlendirilen patron sınıfına belirli bir ücret karşılığında satmaktadır. Proleter olarak isimlendirilen proletarya sınıfındaki insanlar hayatta kalmak için satabilecekleri tek şey olan emeklerini satmakta ve bu şekilde yaşam için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir.
Üretimde kilit rolü oynamalarına rağmen yalnızca hayatta kalmayı başaracak kadar ücret alabilen proletarya sınıfı, hiçbir varlıkları ve üretim araçları olmadığından emeklerini satmak zorundadır. Burjuvazi olarak nitelendirilen kapitalist sınıf ise proletarya sınıfının istekleriyle taban tabana zıt olan istekler içinde olduğundan, proleterlerin arzu ettiği yaşama kavuşması oldukça güçtür. Zira bir işletmede çalışan ve emeğini satmanın karşılığında azami ücreti almak isteyen proletere karşı patron olan küçük burjuva da mümkün olan en az ücreti vermek istemektedir. Üretim araçlarını kontrol eden kapitalist sınıf yani patronlar, proletarya sınıfının emeği için asgari ücreti ödemek istediğinden bu iki sınıf toplumsal ve ekonomik olarak her daim bir çatışma içindedir.
Karl Marx bu proletarya yani işçi sınıfı ile patronların yani küçük burjuva sınıfının arasındaki çatışmanın ancak sınıfların olmadığı bir toplum yapısına geçilerek sona erdirilebileceğini söyler. Ancak Marksizm’in temel düşüncesi materyalizm çerçevesinde geliştiğinden, duygusal çıkarımlar ya da bireysel inançlar gibi konular bu tür bir topluma ne şekilde geçileceği ve sistemin bireysel anlamda insanlara ne vereceği ile ilgilenmemektedir. Üretimde karşılığını alamamak ve karşılık vermeden çok kazanç sağlamak ile ilgili ortaya çıkan bu çatışma, proletarya sınıfının sürekli olarak karın temel kaynağı olan emeğini istemediği ücretler karşılığında satmasıyla devam etmektedir.