Sadreddin Konevi kimdir?

Gerçek adı Eb’ül Me’ali Muhammed bin İshak olan Sadreddin Konevi dedesinin adını almıştır. 1207 yılında Malatya’da dünyaya gelen Konevi’nin babası Mecdüddin İshak Efendi, kendisi gibi büyük bir alim ve Anadolu Selçukluları nezdinde itibarlı ve mevki sahibi muhterem bir zattır.
sss
Mecdüddin İshak Efendi Bağdat’ta fütüvvet teşkilatında hizmet etmiş bir zattır. Selçuklu Sultanı ve Abbasi Halifesi nezdinde diplomat olarak çeşitli görevlerde bulunmuştur. Selçuklu sultanlarından I. Giyaseddin Keyhüsrev’in şehzade iken hocasılığını yapmıştır.

Şeyh Sadreddin Konevi babasını (1221) küçük yaşlarda kaybetmiş ve o yıllarda Konya’ya gelen Şeyh’ül-Ekber Muhyiddin-i Arabi Hazretleri, onun annesiyle evlenmiştir. Sadreddin Konevi, bu evlilikten itibaren tamamen babalığının terbiye ve tedrisi altına girmiş ve iyi bir tahsil görmüştür. Muhyiddin-i Arabi ile birlikte Halep ve Şam’a giden Konevi hazretleri devamlı olarak onun derslerini takip etmiştir. Onun ölümünden sonra, büyük alim ve mutasavvıf Evhadüdin-i Kirmani Hazretlerinden feyz alan Konevi hazretleri, daha sonra Mısır’a ve hacca gitmiş ve hac dönüşü Konya’ya yerleşmiştir.

Hadis ve tasavvuf alanında ünü bütün dünyaya yayılan Sadreddin-i Konevi, Konya’da Hoca Cihan’ın kendisine hediye etmiş olduğu konakta otururdu. Bu ev, Çeşme Kapısı adı verilen Konya sur kapılarının birinin dışında ve şimdiki türbesinin bulunduğu yerde bulunuyordu.

Konya’da binlerce talebe yanında pek çok da hikmet ve tasavvuf ehli kimseler yetiştirdi. Alim ve seçkin insanlara Camiul- Usul, Ahkâmul Kübra, Tersir ve Tasavvuf dersler vermiştir. Sağlığında oturduğu konak Hak’ka yürümesinden sonra cami, imaret, hanikah, mektep ve türbenin meydana getirdiği Sadreddin Konevi mamuresi meydana gelmiştir. Sultan II İzzeddin Keykavus, Sadreddin Konevi’yi, Konya’dan Denizli’ye giden Ahi Evreni getirmesi için görevlendirmiştir. Sadrettin Konevi’de Denizli’ye giderek Ahi Evreni yeniden Konya’ya getirmiştir.
Sadreddin Konevi 13. yüzyılda Konya’da yaşamış olan büyük ilim, fikir ve tasavvuf üstadı, insanı kamildir. Bu yüzyılda Konya’nın en büyük alimi ve şeyhi idi. Ekberiye geleneğinin kurucusu ve temsilcisi olan Sadreddin Konevi, Şeyhi Kebir olarak diye anılmıştır. O’na sultanlar divanında ‘Arap ve Acem diyarının halifesi’ diye hitap edilmiştir. Anadolu’nun Moğol istilasına uğradığı ve siyasetin karışık olduğu dönemlerde yaşayan büyük alim, Selçuklu devletinin yıkılışına kadar varacak olan karışıklıkları ‘Yakında burada bir takım fitneler zuhur edecek’ şeklinde haber vermiştir.

Mevlana’nın da kendisinden feyz aldığı rivayet edilmiştir. Ahmet Eflaki, Menakıb’ül-Arifin adlı eserinde Mevlana ile aralarındaki münasebet ve dostluğa ait pek çok menkibe nakletmiştir. Sadreddin Konevi’nin felsefesi temelde ilmi ilahi veya metafiziktir. İbn el-Arabi gibi o da vahdet-i vücut fikrine bağlıdır, ancak bunun açıklanması bakımından Arabi’den ayrılmaktadır. Ona göre Tanrı düşüncesi insanlarda öncelikle öznel olarak meydana gelir ve daha sonra nesnel veya ontolojik bir özellik kazanır. Sadereddin Konevi, Allah’ın akıl yoluyla bilineceği düşüncesini reddetmekte, Allah’ın hakikatinin sadece kendisi tarafından bilineceğini öne sürmüştür. Allah’ın özü ve esas nitelikleri insan için her zaman bilinmez olarak kalacaktır. Sonsuzluk sonlu bir bilgiyle bilinemez. Allah mutlak varlık ve birliktir. Dolayısıyla Allah hakkında herhangi bir kesin yargıya varmak mümkün değildir.

Sadreddin-i Konevi, 1274 yılında bir Pazar günü vefat etmiştir. Türbesi II. Abdülhamid Han zamanında ve onun direktifleri neticesi ile Konya Valisi Ferid Paşa tarafından, 1899 yılında yeniden imar edilmiştir.

Eserleri
1. En-Nusûs fî tahkîki tavri’l-mahsûs (Vahdet-i Vücûd ve Esasları)
2. Miftâhu Gaybi’l-Cem ve’l-Vücûd (Tasavvuf Metafiziği)
3. En-Nefehâtü’l-İlâhiyye (İlâhî Nefhalar)
4. El-Fükûk fî Esrâı Müstenidâti Hikemi’l-Fusûs (Fusûsü’l-Hikem’in Sırları)
5. Şerh-i Hadis-i Erbaîn (Kırk Hadis Şerhi)
6. El-Mürâselât (Yazışmalar)
7. İ’câzü’l-beyaân fî te’vîli’i-ümmi’l-Kur’ân (Fâtiha Suresi Tefsiri)
8. Şerhu Esmâillâhi’l-Hüsnâ (Esmâ-i Hüsnâ Şerhi)
9. Tebsıratü’l-Mübtedî ve Tezkiretü’l-Müntehî (Marifet Yolcusuna Kılavuz)

Bir Cevap Yazın