Saltanat nasıl kaldırılmıştır?
29 ekim 1922 tarihinde Sadrazam Tevfik Paşa TBMM başkanlığına bir telgraf göndermiştir. Sadrazam bu telgrafta; hem ülkenin geleceği ve hem de ulusal hakların savunulması konusunda TBMM tarafından seçilecek bir kişinin bir yönerge ile gönderilmesini istemiştir. Bu yol uygun görülmez ise kendi nazırlarından yani bakanlarından birini Ankara’ya göndermek istediğini bildirmiştir.
Sadrazam Tevfik Paşa Osmanlı hükümetinin barış görüşmelerine katılmamasının onun tarihsel kimliğinin ortadan kaldırmak anlamı taşıdığını, Osmanlı hükümeti ile Türkiye Büyük Millet Meclisi arasında bir ikilik olmadığını, Sevr Antlaşması’nın onaylanmasına karşı çıkıldığını ulusal başarının sağlanmasına olabildiğince hizmet edildiğini bildirmiş ve vatanın yüksek çıkarları doğrultusunda birliği teşkil etmenin şart olduğunu ifade etmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi 30 Ekim 1922 tarihinde Sadrazam Tevfik Paşa’nın bu başvurusunu ele alıp incelemiştir. Ancak İstanbul’daki İstanbul hükümeti hakkında milletvekilleri son derece sert konuşmalar yapmışlardır. Kimi milletvekilleri bunların vatana ihanet etmek suçundan dolayı yargılanmasını talep etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk’ün de içinde bulunduğu bir grup milletvekili hazırlamış oldukları önergeyi Meclis Başkanlığı’na vermiştir. Bu önergede Osmanlı Devleti’nin yıkıldığı , yeni bir Türkiye devletinin kurulduğu egemenlik hakkının anayasa ile ulusa geçmiş olduğu belirtilmiştir. 2. grup milletvekillerin bazıları önergeye itiraz etmiştir. Önerge oylandığında gerekli çoğunluk sağlanamamıştır. Muhalefet önergeyi engellemiştir. Bunun üzerine Mustafa kemal paşa konuyu n31 Ekim’de toplanmış olan Müdafa-i Hukuk Grubu toplantısına götürmüş ve burada saltanatın kaldırılmasının zorunluluğunu ifade etmiştir.
1 Kasım 1922günü toplanmış olan TBMM’si saltanatın kaldırılması konusunu uzun uzun tartışmıştır. Mustafa kemal paşa daha önceden saltanatın kaldırılacağından kaygı duymuş olan ve bu kaygısını Mustafa Kemal paşa’ya da ileten Rauf bey’i odasına çağırarak saltanat ile hilafetin birbirinden ayrılacağını ve onun saltanatın kaldırılması konusunda bir konuşma yapmasını istemiştir . gerçekten de Rauf Bey kendisine verimli molan görevi yapmış daha da ileri giderek o günün bayram olmasını istemiştir. Mustafa Kemal Paşa’da halifeliğin tarihsel gelişimini içeren uzun bir konuşma yaparak egemenliğin ulusa geçtiğini ulusun temsilcilerinden meydana gelen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden başka bir saltanat makamının olmadığını açıklayarak tarihten örnekler ile saltanat ile hilafetin ayrılabileceğini ifade etmiştir. Bundan sonra verilen önergeler anayasa, adliye ve şerriye komisyonlarından seçilmiş olan ortak bir komisyona havale edilmiştir. Bu komisyonda şerriye komisyonu üyeleri saltanat ile hilafetin ayrılamayacağı tezini savunmuşlardır. Durumu yakından takip eden Mustafa Kemal Paşa komisyon başkanından izin isteyerek söz almış ve “Efendim egemenlik ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye ilim gereğidir diye, görüşmeyle, tartışma ile verilmez. Egemenlik ve saltanat güç ile ve zor ile alınır. Osmanoğulları zorla Türk ulusunun egemenlik ve saltanatına el koymuşlardır. Bu zorbalıklarını 600 yıldan beri devam ettirmişlerdir. Şimdide Türk ulusu bu saldırganlara dur diyerek, isyan ederek egemenlik ve saltanatını kendi eline fiilen almış bulunuyor. Bu bir oldu bittidir. Söz konusu olan ulusa saltanatını, egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız, sorunu değildir. Sorun, zaten oldu bitti haline gelmiş bir gerçeği açıklamaktan başka bir şey değildir. Bu mutlaka olacaktır. Burada toplananlar meclis ve herkes, sorunu doğal karşılarsa, kanımca yerinde olur. Aksi takdirde yine gerçek gerektiği gibi ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar eksilecektir.” Bu konuşmadan sonra ortak komisyon gerekli karar taslağını hazırlamış ve meclise göndermiştir. Ad okunarak oylamanın yapılmasının istenmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa buna gerek olmadığını ülke ve ulusun bağımsızlığını sonsuza kadar koruyacak olan esasları yüce meclisin oy birliği ile kabul edeceğini söylemiştir. Oturum başkanı kararın oy birliği ile benimsendiğini vurgulamak istemiş ve böylece 600 yıllık bir devlet 1 Kasım 1922 tarihinde başkent İstanbul’un işgal tarihi olan 16 Mart 1920 tarihinden itibaren tarihin derinliklerine gömülürken onun yerine her yönü ile yeni, çağdaş ve ulusal bir devletin geçtiği vurgulamıştır.