Sigmund Freud neden tıp dünyasının sevilmeyen adamı oldu?
Sigmund Freud, babası Jacob’ın ikinci evliliğinden 6 Mayıs 1856 yılında, Moravia- Freiberg’de dünyaya geldi. Annesi Amalia, 95 yılık yaşamı boyunca Freud’un üzerinde güçlü bir etkiye sahip oldu. Yahudilerin baskı ve zulüm gördüğü yıllarda büyümüş olmak Freud üzerinde derin iz ve yaralara sebep oldu. Jacob bir gün yürüyüşe çıktığında, Hıristiyan’ın biri başındaki yepyeni kasketi vurarak düşürür ve “Kaldırımdan aşağı in Yahudi!” diye bağırır. Sigmund Freud, babasına ne yaptığını sorduğunda ise Jacob, ‘Hiç. Yola indim ve kasketimi aldım’ cevabını verir. Sigmund Freud çocukluğu döneminden bahsederken babasını ‘ezik ve tepkisiz’ olarak tanımlar.
Viyana’da eğitim hayatına başlayan Freud, öğrenmeye olan açlığı ile dikkat çekmekte gecikmedi. Fransızca, İngilizce, Yunanca ve Latince öğrenmesine rağmen, kendi çabaları ile İtalyanca ve İspanyolca öğrendi. Üniversite yaşamına avukat olabilme amacı ile başlarken, fikrini değiştirip 1873 yılında Viyana Üniversitesinde tıp öğrencisi olarak kaydını yeniledi. Üniversite yaşamına kadar ‘Sigismund’ olan ismini, Sigmund olarak değiştirdi. Üniversite hayatının başlaması ile Freud adından çokça söz edilecek, 1905 yılında Professor Extraordinarius olarak atanacağı çalışma yaşamına başlamış oldu.
İnsan ruhunun en karanlık köşelerine el değdiren Freud ‘Yaşamım ve Psikanaliz’ isimli çalışmalarının yer aldığı eser ile; bilim çevrelerinde çok ses getirmiştir. Çoğu felsefeci ve düşünür O’nu dışlarken sosyal toplumun baskısı altında kalmıştır. Günümüzde dahi, Sigmund Freud eleştirilmek ile kalmayıp yerden yere vurulmaktadır. Peki neydi sebebi? Psikanalizin kurucusu olan, çalışmaları geleceğe ışık tutmuş olan bu adam neden sevilmedi? 2010 yılında yayımlanan Michel Onfray’in kaleminden çıkan ‘Bir Putun Alacakaranlığı’ isimli kitap; Freud’un yalanlarını ve kirli yüzünü belgeleri ile ortaya döküldüğünü iddaa etmekteydi. Bugün bile devam eden saldırılara, ithamlara Sigmund Freud yaşamı boyunca maruz kalmıştır. Lakin hiç kimse O’nun sav ve teorilerini yıkacak bir gerçeklik bulamamıştır. Onfray’e göre ‘Freud, kendi kişisel vakasını genişleterek, tüm insanları kapsayan bir teoriye dönüşmüştür’. Onfray; ‘Freud’un tek bir dürtüsü ve içsel arzusu var; Babasını öldürmek ve Annesi ile yatmak’ olarak kitabına geçirmiştir düşüncelerini. Lakin Freud ailesi ve arkadaşları ile yaptığı görüşmelerinde ve mektuplarında babasının ölümünden ne kadar çok sarsıldığını dile getirmekteydi. Freud kendisi üzerinde yaptığı psikanaliz ile birçok veriye ulaşmıştır. Kimi zaman karşıt görüşünde yer alan kişiler savını çürütmek yerine, Freud’u kelimeler ile dövmeyi tercih etmiştir. Freud’un ‘serbest çağrışım’ olarak tanımını yaptığı, günümüzde psikanalistlerin sıklıkla kullandığı bir tekniktir. Hastanın rahat ettirilerek, zihnine gelen her şeyin söze aktarılması istenir. Rüyaların, bilincin üst üste kaydettiği resimler olarak nitelendiren Freud, sürrealizmin de esin kaynağı olmuştur. Freud’un rüya teorilerinden etkilenen Andre Breten sürrealizm akımının kurucusu olmuştur. Sürrealizm; bilinç ve bilinçaltına yönelen ‘Gerçeküstücülük’ olarak tanımlanmıştır. 1938 yılında Londra’da iki adamın tanışması oldukça enteresan bir zihin sahnesi oluşmasına sebep vermektedir; Salvador Dali ve Sigmund Freud. Salvador Dali girdiği resim akademisinden iki defa kovulmuş, aykırı ve masalsı giyim tarzı, yaşam şekli ile çok konuşulmuştur. Salvador Dali resimden uzaklaşarak, siyasette sivrilirken Freud ile tanışması Dali’nin tekrar resme yoğunlaşmasını sağlamıştır.
1923 yılında kansere yakalanan Sigmund Freud, 23 Eylül 1939 yılında Londra’da hayatını kaybetmiştir. Ardında onlarca eser ve sayısız çalışma bırakmıştır. Dün tartışılan Freud, yarında tartışılmaya muhakkak ki devam edilecektir. Bu adamı ya çok sevecek, ya da nefret edeceksiniz. Freud, insanı enine boyuna çekiştirmekten vazgeçmemiş, kendisini ‘insanlar ne düşünür’ün ellerine bırakmadan çalışmalarını, kendi gerçekliğinden vazgeçmeyerek sürdürmüştür.