Takıntı nedir?
Toplum genelinde birçok insanda farklı şekillerde görülmesine rağmen fazla önemsenmeyen takıntı, psikoloji kadar spiritüalizmin(ruhçuluk) de yakından ilgili olduğu bir konudur. Ruhbiliminde takıntı; kişinin yanlış olduğunu bilmesine rağmen üzerinde düşünmeye devam ettiği, mantık yürütme ile kafadan atılamayan, muhakeme yeteneğinin çaresiz kaldığı, istenmediği halde üzerinde düşünmekten vazgeçilemeyen fikirler olarak tanımlanmaktadır. Kişinin istememesine rağmen üzerinde düşünmekten vazgeçemediği düşünceler zamanla takıntı haline dönüşür ve bunun da bir sonucu olarak muhakeme yeteneği gelişmiş olsa dahi kişi bu düşünce kalıplarından kurtulamaz. Psikiyatrik bir durum olarak incelendiğinde düşünce bozukluğu olarak tanımlanan takıntı, spiritüalizm için tamamen farklı bir kavramdır. Spiritüalizmde takıntı; bedensiz olarak yaşamını sürdüren bir ruhun insanlara hükmedecek kadar güçlü bir etki yaratması ve bu etki nedeniyle insanların ruhun etkisi altında kalmasıdır.
Spiritüalizm ile psikolojinin takıntı kavramını ele alış biçimi birbirinden tamamen farklıdır. Psikoloji biliminde “obsesyon” olarak tanımlanan takıntı kişiyi rahatsız ederek saplantı haline dönüşen fikirlerdir. Spiritüalizmin takıntının oluşmasına bir düşüncenin değil, bu düşünceleri kişiye aşılayan bir varlığın neden olduğunu savunur. Obsesyon olayına maruz kalan kişiyi bir kurban olarak tanımlayan spiritüalizmden tamamen farklı olarak psikoloji takıntının oluşmasına neden olanın bir takım bozuk düşünce yapıları olduğunu söyler. Obsesyon kelimesi de Latince “rahatsız etme” manasına gelen obsideratum tabirinden türemiştir.
İbadet, meditasyon, konsantrasyon gibi durumların obsesyon oluşmasına zemin hazırladığını savunan spiritüalizm ayrıca üzüntü veya sevinç gibi duyguların çok yoğun yaşanmasının da takıntıyı tetikleyebileceğini söylemektedir. Hipnoz altına alınan insanlarda da gelişme ihtimali bulunan takıntının aşırı yorgunluk ve dalgınlık gibi hallerde de ortaya çıktığı düşünülmektedir. Takıntı üzerine spiritüalizm birçok farklı ortam bileşeninden ve kişiden kaynaklı durumlardan bahsetse de, günümüzün modern biliminin ışığında bu soruna yaklaşıldığında karşımıza obsesif kompulsif kişilik bozukluğu çıkmaktadır. Tıp biliminde kişinin kendi beynini özellikle bazı düşünceler ve davranışlar açısından istediği gibi yönetememesi olarak tanımlanan takıntı, insanların yarıdan fazlasında dahi görülebilen bir durumdur.
Modern tıp ışığında yapılan araştırmalar obsesyon olarak tanımlanabilecek düşünce ve davranışların insanların oldukça büyük bir bölümünde olduğunu ortaya koysa da, bu durumun klinik açıdan bir soruna dönüşmesi oldukça nadir rastlanan bir durumdur. Zira hayatın pek çok farklı alanında çoğu insanın takıntılı olduğu düşünceler ya da davranışlar bulunabilmektedir. Kişinin günlük yaşamını etkilemeyecek kadar küçük düzeyde olan obsesyonlar klinik bir sorun olarak görülmez. Ancak insanların büyük bölümünde belirli konularda takıntılar olduğu ve bu takıntıların bir rahatsızlık düzeyine ulaşmadığı düşüncesinin bir yorum olduğu ve bu tür sorunlar yaşanması halinde muhakkak bir psikiyatri uzmanına başvurulması gerektiği unutulmamalıdır.