Tarih bilimi nedir?
İnsanlık tarihinin geçmiş dönemlerinde yaşananların “nesnel” yani taraf tutmadan tamamen objektif bir biçimde günümüz insanına sunulmasını amaçlayan bir bilim dalı olan tarih, medeniyetin önceki dönemlerinden kesitler sunarak insanoğlunun zaman içindeki macerasına perde aralamaktadır. Geçmişte yaşanan ve insanoğlunu ilgilendiren olayların kayıtlarının bulunmasından bu kayıtların arşivlenmesine, kayıtlar aracılığı ile elde edilen bilginin analiz edilmesinden bilginin gerçekliğinin sorgulanmasına kadar pek çok görevi üstlenen tarih bilimi, tüm bu sayısız bilginin bir araya getirilerek anlam bütünlüğü olan bir kurgu yaratılmasını da kendine görev edinmiştir. Tarih bilimine birçok insan farkı yorumlarla yaklaşmakta ve bu bilim dalının sunduğu bilgilerin güvenilirliği konusunda oldukça değişik yorumlarda bulunmaktadır. Doğrudan bilgi felsefesini ilgilendiren pek çok tartışmanın yanı sıra, tarih biliminin doğa bilimlerinde olduğu gibi evrenin sabit formüllerle ifade edilebilir ve herkes tarafından deney yapılması halinde aynı sonuçları verecek bilgiler sunmaması, tüm bu tartışmaların da temel nedenlerinden biridir.
- Tarih biliminin temel kaynakları
Tarih biliminin “kaynak” olarak nitelendirdiği ve geçmişten günümüze ulaşan bilgileri edindiği 3 temel kaynak bulunmaktadır: yazılı, sözlü ve geçmiş kaynaklar. Bu kaynaklardan yazılı ve sözlü kaynaklar temel, geçmiş kaynak yani eşyaya dayalı bilgi edinme ise yan kaynak olarak nitelendirilmektedir. Ancak yazılı kaynakların büyük bir çoğunlukla tarih biliminin en temel ve kabul gören kaynakları olduğu söylenebilir. Arşiv belgesi niteliği taşıyan resmi kayıtlar ve yazışmalar, yayımlanmış edebi eserler, araştırılan dönemde faaliyet gösteren gazete ve dergi gibi yayın organları tarih biliminin temel kaynağı olarak nitelendirilen yazılı kaynakları oluşturmaktadır. Söylence tarihi olarak da isimlendirilen sözlü kaynaklar; efsaneler, destanlar, hikayeler, şiirler ve hatta kimi zaman atasözleri dahi olabilmektedir.
Tarihçilerin araştırmalarında başvurduğu ilk kaynak çok büyük bir çoğunlukla yazılı kaynaklar ve sonrasında sözlü kaynaklardır. Ancak bazı durumlarda tarihçi yazılı kaynakları taradığı ve sözlü tarihe başvurduğu halde araştırma yaptığı konuya dair herhangi bir bulguya ulaşamazsa, geçmiş kaynaklara yani geçmişten günümüze gelen eşyaları da bir kaynak olarak kabul edebilmektedir. Geçmişten günümüze dek ulaşmayı başarmış bir resim, bir heykel ya da bir takı eşyası dahi tarihçinin yeterli kaynağı olmadığında yol gösterici niteliğine sahip olabilmektedir.
Tarih biliminin güvenilirliğine dair eleştirilerin altında yatan nedenlerden biri de, tarihin “yoruma açık” bir bilim dalı olmasıdır. Zira her ne kadar nesnel bir yaklaşımın benimsenmesine bilhassa özen gösterilse de, “temel kaynak olarak kabul edilen bir metni yazan kişinin de aynı şekilde objektif olduğundan emin olunması mümkün değildir”. Zira binlerce yıl önce tamamen taraflı olarak yazılan ve döneme ait başka bir yazılı eser bulunmadığı için de kıyaslanması söz konusu olmayan bir metin, döneme dair önemli bir kaynak olarak kabul edilebilmektedir. Ancak burada tarihçinin görevi, dönemin şartlarını göz önüne alarak ve yazarın yorum katabileceği olasılığını hesaba katarak bilgiyi değerlendirmesidir. Ancak bunun da bazı durumlarda mümkün olmaması söz konusudur.