Tekke ve zaviye nedir?
İslam kültür ve sosyal hayatında tarikat etkinliklerinin yürütüldüğü kurumlar tekke ve zaviyelerdir. Tarikatlara ait bir kurum olarak görülen tekke ve zaviyeler, İslam dünyasında dergah, ribat, hangah, asitane gibi farklı adlarla da anılmışlardır.
İslâm ahlakının, bilhassa tasavvuf ilminin öğretildiği ve tatbik edildiği kurumlardır. Dini eğitim ve öğretimin yapıldığı en önemli müesseselerdir. Sözlükte dayanılacak yer anlamına gelen ve aslı Arapça’da tekye olan sözcük, Türkçe’ye tekke olarak geçmiştir. Ayrıca; Farsça dergah, hankah sözcükleri ile yine Arabî olan zaviye ile savmaa da tekke sözcükleri yerine kullanılmıştır. Çokluk hali tekâyâdır.
İslamiyet’in öğretilmesinde dönemin eğitim kurumları olan medreseler gibi tekkelerin de önemli hizmetleri olmuştur. Tekke ve zaviyeler, Müslümanlar tarafından tevhid inancını tüm insanlığa yaymak ve bu imanı insanların gönüllerine yerleştirmek için vakıf esaslarına uyularak kurulmuş olan müesseselerdir. Tekke ilk olarak Kûfeli Ebû Hâşim Sûfî adına hicrî II. yüzyıl sonlarına doğru, Şam yakınlarında bulunan Remle’de kurulmuştur. Dokuzuncu yüzyıldan itibaren Bâyezîd-i Bistâmî, Sehl-i Tüsterî, Cüneyd-i Bağdadî gibi din alimlerinin temsil ettikleri tasavvuf ilmi, bir mekteb halinde Mısır üzerinden Mağrib yâni bugünkü Fas, Cezayir, Tunus, diğer taraftan da İran yoluyla, Harezm ve Mâverâünnehr’e geçmiştir.
Tekke ve zaviyeler, genel olarak şehir ve kasabalarda kurulmakla birlikte, bazen sosyal hizmetler görmek için büyük kervanların geçtiği ıssız yollarda, kırlık yörelerde, bazen de cihad için ve düşmanı gözetlemek amacıyla sınır boylarında kurulmuşlardır. Zaviyeler, ticaret ve seyahatin rahat ve güvenli olarak yapılmasında önemli hizmetler görmüştür.
Zaviyelerde yapılan vakıflardan elde edilen gelirin bir kısmı zaviyenin bakım ve onarımına, bir kısmı dervişlerin ve misafirlerin yiyip içmelerine, bir kısmı da hizmetçilerin maaşlarına ödenirdi. Geri kalanlar ise vakıf hissedarları arasında paylaşılırdı. Bütün bu işler bazı görevliler tarafından yürütülürdü. Misafirlere gerektiği gibi hizmet etmeyen zaviye görevlileri, kadı’ya haber verilerek görevlerinden alınırdı. Zaviye, bir vakıf kuruluşu olduğundan dolayı, bir mütevellisi, bir muhasebecisi ve bir de kâtibi vardı. Zaviyelerde görev yapan şeyhlere zaviyedâr, buralarda oturan dervişlere de zaviyenişîn denirdi.
Zaviyeler, genel olarak devlet büyükleri ve hayır sahiplerinin yaptıkları vakıflardan elde edilen gelirlerle varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ebû Midyen Mağribî, Mağrib’de İbn-ül-Arif, İbn-i Kasıyy gibi kimselerle halifelerinin bir çok zaviyeleri vardı.
Suriye, Mısır, Irak’daki tekke ve zaviyeler de tasavvuf ilminin öğretildiği, kamil insanların yetiştirildiği bilinmektedir. Mısır’da Eyyübiler’’in ünlü hükümdarı Selâhaddîn-i Eyyûbî zamanında çeşitli yerlerde faaliyet gösteren zaviyeler, Kahire’de Düveyret-üs-Sûfiyye adındaki merkezi bir tekkeye bağlı bulunuyordu. Burası çok zengin vakıflarla desteklenmiş ve beslenmişti. Mısır’daki zaviyelerin her birine büyük ve zengin vakıflar tahsis edilmiştir.
Ünlü seyyah İbn-i Battûta, Mısır ve Lübnan’da bir çok zaviye bulunduğunu eserlerinde belirtmiştir. Bunlardan Cebele’de evliyanın büyüklerinden İbrahim bin Edhem’in türbesinin bulunduğu zaviyeyi gördüğünü ve burada yolculara bedava yemek verildiğini belirtmiştir.
Suriye’de 12. ve 13. yüzyılda zaviyelere hanekah adı verilirdi. İbn-i Cübeyr; Şam ve dolaylarındaki zaviyelere sultanlar tarafından vakıflar yapıldığını, hayır sahibi zengin hanımların da zaviyeler için mescid ve medreseler yaptırdıklarını belirtmektedir. Abbasî halîfesi Nasır li-Dînillah da Irak ve çevresinde ribâd adı verilen bir çok zaviye yaptırarak, bunlara zengin ve güçlü vakıflar tahsis etmiştir. Bu zaviyelerden en ünlü olanı Halatiye Hâtûn adına yaptırılan ve Bağdat’ın batısında yer alan Halatiye zaviyesidir.
Bir tasavvuf müessesesi olan zaviyeler; İran, Horasan ve Mâverâünnehir bölgelerinde çok yaygındı. Semerkand, Fergana, Merverruz, Buhara ve Gürcan dolaylarında sûfîler bir çok zaviye yaptırmışlardır. Büyük Selçuklular İran’da, cami, medrese ve kervansarayların yanı sıra, zaviyeler de yaptırmışlardır. Selçuklu veziri Nizam-ül- Nizamiye Medreseleri’ni yaptırırken, bir yandan da zaviyeler inşa ettirmiştir. Yine Anadolu Selçukluları döneminde de bir çok zaviye yapılmıştır. Osmanlı Devleti de Anadolu’nun çeşitli yerlerinde zaviyeler kurdular. Osman Bey, Şeyh Edebâlî’nin zaviyesine gider, sohbetlerini dinlerdi. Orhan Bey de birçok yerlerde zaviyeler yaptırdı. Diğer padişahlar döneminde zaviyeler yaptırılmaya devam edilmiştir.
Tekke ve zaviyelerde ahlâk bilgileri okutulurdu. Buraya devam eden genç, orta yaşlı ihtiyar her kesimden insan, gerekli dini ilimleri okuyarak ve yaşayarak öğrenir, güzel ahlâk sahibi ve herkes tarafından sevilen, topluma faydalı bir şahıs olarak cemiyete katılırdı. Tekkelerde yetişenlerden Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Ahmed Yesevî, Yûnus Emre, Hallâc-ı Mensur, , Erzurumlu İbrahim Hakkı gibi sayısız veliler, yaşadıkları asırlarda eserleri ve yaşayışlarıyla insanlık tarihine yön verdiler.
İlk tekkenin, 8. yüzyılda, Ebul Kasım el-Kufi tarafından Şam yakınlarındaki Remle’de kurulduğu kabul edilmektedir. Tarikatların kurulmasıyla tekkeler İslam dünyasında hızla yayılmıştır. Tekkeler mescit görevini de görmüştür. Tekkeler, dini işlevlerinin yanında, güzel sanatların da korunma ve gelişmesinde rol oynamışlardır.
Osmanlı toplum ve eğitim hayatında önemli bir yere sahip olan tekke ve zaviyeler zamanla yozlaşmış ve toplumsal alanda bölünme ve gruplaşmalara neden olmuştur. Bundan dolayı 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı kanunla tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması kabul edilmiş ve birtakım unvanların kullanılması yasaklanmıştır.