Ulus devlet nedir?
Farklı görüşler bulunmasına karşın genel olarak ulus devlet kavramının, 18. yüzyılın sonlarında yaşanan ve sadece Avrupa’nın değil belki de dünya tarihinin kaderini değiştiren Fransız Devrimi ile birlikte ortaya çıkan bir siyaset bilimi kavramı olduğu kabul edilir. Ulus devlet, belirli bir coğrafyada hakimiyet kuran bir ulusun egemenliğini kazanmasıyla ortaya çıkan devlet şeklidir. Ulus devletlerde, devletin politik kimliğiyle ulusun kültürel varlığı aynı bütün içinde yer alır. Etnik ve kültürel bir sentezi ifade eden ulus kavramı ile jeopolitik bir bütünlüğü tanımlayan devlet kavramının bir araya gelmesiyle oluşan bu siyaset bilimi terimi, vatandaşlarının tamamı aynı dili konuşan ve aynı kültür değerlerini paylaşan devletler için kullanılır. Ulus devletler bilinen uygarlık tarihinin ilk dönemlerinden bu yana tarih sahnesinde var olmuş ve özellikle Fransız Devrimi sürecinde esen değişim rüzgarlarıyla birlikte bu devlet anlayışı da büyük bir değişim geçirmiştir.
Fransız Devrimi özellikle Avrupa coğrafyasının Orta Çağ’ın karanlığından çıkmasını ifade ettiğinden, bu süreçte feodalizm odaklı ulus devlet anlayışı da kapitalizm etkisiyle farklılaşmıştır. Her milletin kendini kaderini belirlemek zorunda olduğu ve bu sebeple de sadece kendi milletinden oluşan bir devlet kurması gerektiğini ifade eden düşüncelerin odağında gelişen ulusal devlet modelinde, milletlerin özerk olması gerektiğin yani otonomi anlayışı hakimdir. Feodal devletin monarşiyle yönetilen yapısına karşı çıkmak için kullanılan milletçilik akımları neticesinde Avrupa siyasetinde pek çok farklı devlet modeli ortaya çıkmış, siyasi tartışmalar neticesinde milli egemenliğin kazanılması için ulus devlet modelinin benimsenmesi gerektiğine dair pek çok görüş bildirilmiştir.
Milliyetçi görüşler ulus devletlerden çok önem ulusun kendisinin tarih sahnesine çıktığını iddia etse de, 19. yüzyılda ortaya çıkan yeni düşüncelerde ulusun devlet politikaları neticesinde ortaya çıktığı yani uluslardan önce ulus devletin olması gerektiği iddia edilmiştir. Devleti yöneten güçlerin uyguladığı politikalar neticesinde önce ulus devletin yapılandırıldığını ve bu doğrultuda da insanlara bir ulus kimliği kazandırıldığını söyleyen görüşler bugün de siyaset biliminde mevcuttur. Bu tür savlar genellikle modernleşme yanlısı teoriler olarak adlandırılmaktadır. Ancak 19. yüzyılda bilim, felsefe, siyaset, sanat ve teknoloji gibi alanlarda gösterdiği etkinlikle üzerine çöken sis perdesini aralamayı başaran Avrupa’da okuryazarlık oranı artmış, basın yayın kuruluşları daha etkili hale gelmiş ve öğrenim kurumları da yaygınlaşmıştır. Bu doğrultuda Avrupa’da dil, din, kültür, miras ve ortak değerler ile ilgili düşünceler daha yaygınlaşarak ulus devletlerin oluşumu hızlanıştır. Bu doğrultuda da Avrupa haritası ulus devletler ile yeniden çizilmeye başlanmıştır.