Uzayda neler var?
Feza olarak da adlandırılan uzay, Antik Yunan filozoflarından dahi çok daha öncelerinde gökyüzüne bakan insanoğlu tarafından merak edilmiştir. Uzay kavramının anlaşılabilmesi için insanoğlu birçok tasvirde bulunmuş ve uzaydaki olayları dünya hayatında gözlemlenen bir takım bulgulara benzeterek anlaşılır hale getirmeye çalışmıştır. Zira uzay olarak ifade edilen “alan”, dünyadaki bir insan için gezegenimizin atmosferi dışında kana her yerdir. Bilimsel bir bakış açısı ile uzay kavramı incelendiğinde; mutlak sıfır olarak kabul edilen -273ºC sıcaklığın biraz daha üzerinde ortalama olarak -270ºC sıcaklığa sahip olan, evrenin tüm görünür görünmez yapı taşlarını bünyesinde barındıran, Büyük Patlama (Big Bang) sonrası “biranda” oluşan ve her geçen saniye de oluşumuna hızlanarak devam eden yani genişleyen, bünyesinde barındırdığı galaksi sayısı tam olarak bilinmeyen, tam olarak kaç sisteme ev sahipliği yaptığı konusunda sadece matematiksel formüller doğrultusunda “kabaca” fikir sahibi olunabilen bir boşluktur.
Uzayın bir boşluk olarak tanımlanması söz konusu olsa da, evrendeki görünür maddenin toplam uzayın sadece %3’lük bölümünü oluşturuyor olması ve kara madde ile kara enerji gibi iki farklı kavramın bulunması insan algısının da sınırlarının zorlanmasına sebep olur. Galaksilerin birbirinden ayrı durmasını sağlayan ve daha da önemlisi bilim adamlarının öngördüğü gibi Büyük Patlama enerjisinin neden olduğu evrenin genişleme hızının azalması gerekirken şaşırtıcı bir derecede daha da hızlanmasına neden olan kuvvet, kara enerji ile açıklanmaktadır. Ancak rasyonel bir biçimde bakıldığında aslında kara enerji, bu tarz bir enerji biçimi “olması gerektiği” için var olduğu kabul edilen ve aslında bilimsel olarak henüz gözlemlenmeyen bir enerji biçimidir. Bir başka değişle kara enerjinin ne olduğu bilinmemekte aksine bu tarz bir enerjinin var olduğu dahi başka çözüm üretilememesi sonucu mantıksal çıkarımlar sonucunda kabul edilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki, modern fizik birçok gerçeği yıllar öncesinden formüller ve mantıksal çıkarımlar sonucunda kabul etmiş, sonraki yıllarda bilimsel gelişmeler kabul edilen unsurların gerçekliğini ispatlamıştır. Higgs Bozonu yani popüler ismiyle Tanrı Parçacığı gibi…
Uzayın yapısıyla ilgili genel olarak bahsedilen bir diğer ifade ise “uzay-zaman” düzlemidir. Sadece bilim tarihinin değil insanlık tarihinin de en önemli isimlerinden biri olarak kabul edilen Albert Einstein ünlü İzafiyet Teorisi ile zamanın kendisinin de izafi yani göreceği/değişken olduğunu ortaya koymuştur. Zira zannedilenin tamamen aksine, uzayda herhangi bir zaman kavramından söz etmek mümkün değildir. Zaman ancak insanın var olduğu yerde, bizzat insanın algısı tarafından yaratılan izafi bir değerdir. İnsanın çevreyi alama biçimi zamanı oluşturduğundan, insanın olmadığı bir uzayda zamanın kendisinden de söz etmek mümkün değildir. Einstein ayrıca uzayın plastik gibi elastik bir yapıya sahip olduğunu, kütlenin de uzayı “tıpkı gergin bir çarşaf ortasına konan misket gibi” aşağı doğru büktüğünü söylemiştir. Bizim yerçekimi olarak algıladığımız durum da, dünya kütlesinin uzayı bu şekilde bükmesinden kaynaklanır.
Kısacası uzayda neler olduğundan bahsetmek için gezegenler, sistemler, nebulalar, takımyıldızlar, yıldızlar, uydular, süpernovalar ve hatta kara delikler ile nötron yıldızlarından bahsetmek dahi yetersiz kalmaktadır. Uzayın kendisi insanoğlu için hala büyük bir soru işaret ve aynı zamanda sınırsız cevaba ev sahipliği yapan bir bilmecenin ta kendisidir…