Yalnızlık nedir, neden yaşanır?
Yalnızlık bireyin yakınında iç dünyasını paylaşabileceği kişi ya da kişileri bulamadığı zamanlarda yaşanan bir duygudur. Bu duygu insanların en derin şekilde yaşadığı korkulardan birisidir. Bu duygunun içinde kalmış olan kişi kendisini zayıf, işe yaramayan, güçsüz, gayesi olmayan ve bitkin bir şekilde hisseder. Bireyleri toplumdan ve en yakınlarından uzaklaştıran bu psikolojik etken ciddi hastalıklara neden olabileceği gibi, zamanla kişinin ümitsizliğini arttırıp intihara kadar götürebilir. Kişinin huzurunu ve sağlığını sağlamakta ikili ilişkiler son derece önemli bir yere sahipken, çevresindeki insanların içinde yalnızlık duyması sağlığına olumsuz etki edecek bir etkendir. Kişiler bazı dönemlerde kısa sürelerle yalnız kalmak isteyebilir. Kısa süreli yalnızlık durumu kişilerin uyum sağlamasında etkili olurken, uzun süreli ve kronik hale gelen yalnızlık ise, sağlığı etkileyecek bir mesele haline gelir. Bu yüzden yalnızlık duygusu iki tarafı keskin bir kılıç misalidir.
Yalnızlığın bireye etkileri nelerdir?
Yalnızlık yaşanma süresi ve şiddetiyle, iyi ya da kötü tarafını belirler. Yalnızlığın ne kadar şiddetli olduğu, kişinin sosyal çevresi ve bağlantıda olduğu kişi sayısıyla değil, kişinin iç dünyasında hissettikleriyle ölçülür. Yalnızlık çoğunlukla bireyin diğer insanlarla ilişkisi sırasında yaşanan sorunlardan kaynaklanmaktadır. Bireyin kişilik yapısı, karakteri, psikolojik durumu, ekonomik koşulları, arkadaşlar ve aile yapısı, cinsiyeti, yetiştirilme tarzı gibi faktörler ilişkilerin düzgün yürümesine etki eder. İlişkiler sağlıksız yaşandığında, bireyde yalnızlık duygusu oluşabilir. Toplumda sosyal izolasyonla yalnızlık, şişmanlık ve sigara kadar etkili bir şekilde sağlığı tehdit eden risktir. Kronik yalnızlık çekilmesi kalp ve damar hastalıklarına, sinir sistemi ve bağışıklık sisteminde olumsuz değişimlere neden olmaktadır. Yalnızlık hisseden bireylerin damarlarında oluşan kasılma ve direnç, yalnızlığı yaşamayanlara göre daha fazladır. Damarlardaki kasılma tansiyonun yükselmesine sebep olur. Tansiyon yüksekliği kalbin hızla atmasına, kılcal damarların aşınıp, yırtılmasına sebep olur. Sosyal olarak yalnızlık yaşayanların yaşam süresinin daha kısa olduğu belirlenmiştir. Ayrıca kalp ve damar hastalıkları, enfeksiyon ve depresyona daha yatkın oldukları belirlenmiştir.
Yapılan araştırmalarda kişilerin geniş bir sosyal çevresinin ve bağlantılarının olmasında bile, iç dünyalarında yalnızlık çektiklerini ortaya koymuştur. Kişinin sosyal çevresi, itibarı, toplumda olan statüsü, malı ve mülkü birer destek konumunda olsa da, kişinin yalnızlık duygusunu hissetmesine doğrudan engel olmazlar. Özellikle manevi olarak zayıf olanlar ve kalp dünyasında boşluklar bulunanlar kendisini derin bir yalnızlığa kaptırabilir. Bu kişiler kendilerine dayanak bulamadığından, derin bir yalnızlık içine girerler.
Yalnızlık duygusunu yoğun olarak yaşayan kişiler, stresle birlikte daha fazla sorun yaşarlar. Kendi duygularını bile kontrol etmekte zorlanırlar. Bu yüzden aşırı alınganlık ve kırılganlık gösterip, sorunlu bir kişilik yapısına bürünürler. Tanıştıkları kişilerin nazarında, kolay şekilde kötü izlenim yaratırlar.
Yalnızlığın hissedilmesinde genetik faktörlerin etkisi nedir?
İnsan beyninde yalnızlık duygusunun meydana gelişinde rol oynayan alanlar vardır. Bu alanların temeli genlerden oluştuğundan, anne ve babadan gelen genetik mirasın etkisiyle uyaranlara verilecek cevap aralığı burada belirlenir. Sosyo kültürel etkenler genetik bölgelerin derecesini ve süresini belirlemektedir. Bunlar çoğunlukla çocukluk sürecinde şekillenmekte ve yalnızlık duygusunun eşiği ve şiddeti belirlenmektedir. Yani bireyin çektiği yalnızlığın acısı ve seviyesi bu genetik alanların etkisiyle oluşur. Bu yüzden herkes yalnızlık duygusunu farklı şekillerde yaşar.
Yalnızlık nasıl tedavi edilir?
İnsanların yalnızlığını tedavi etmek için, kişilerin olaylara bakış açısını, niyetini, yorumlamasını ve farkındalığını değiştirmek gerekmektedir. Yani kişinin dikkati, algısı ve yorumlarını negatiften pozitife çevirerek, olayların olumlu taraflarını görmelerini sağlamak gerekir. Olumlu düşünceler, hayata pozitif bakmayı sağlar. Bu insan yaşamında son derece önemli bir konudur. Bunu sağlamış ve hayata geçirmiş olan kişiler, mutluluğun anahtarını elde eder. Yaşama sevincini diğer kişilere göre daha çok hissederler.