Zekat nedir?
Zekât lügatte “büyümek, çoğalmak, temizlemek, övmek” manalarına gelir. Istılahta ise “belli bir malın belli bir kısmını Allah’ın belirlediği belli şahsa, Allah rızasını kastederek mülk olarak vermek” anlamına gelir. Zekât kelimesi Kur’an-ı Kerim’ de sözlük anlamında iki ayette, Kehf Suresi 18/81 ve Meryem Suresi 19/13 ‘nde geçmektedir. Zekât kelimesi terimsel anlamda ise Kur’an’da otuz ayette geçmektedir.
Zekâtın farz kılınışı Medine döneminde olduğu bilinmektedir. Ancak hangi yılda olduğu konusu tartışmalıdır. İki tespit vardır. Bir tespite göre zekât hicretin sekizinci yılında Ramazan orucundan önce farz kılınmıştır. Diğer bir tespite göre ise aynı yıl, yani hicretin ikinci yılında Ramazan orucunda sonra farz kılınmıştır. Namaz ve zekât arasında kuvvetli bir bağ vardır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber (s.a.v) ‘in sünnetinde zekât namazla birlikte çok fazla zikredilmiştir. Kişinin Müslümanlığının olgunluk derecesine erişmesi için bu ikisinin yani namaz ve zekâtın eda edilmesi gerekir. Ayrıca Kur’an ve Sünnette birçok kez zikredilmeleri de bunun delilidir.
İbadet olarak namaz, bedeni zekât ise malidir. Ruh olarak hâkim olan ise Allah’ın rızasını kazanmak ve O’na yaklaşmaktır. Zengin bir kimse eğer Allah katında mü’min, muhsin, mütteki zümresinde olmak istiyorsa, zekâtını vermeli, namazını kılmalıdır. Bu Kur’an’da zikredilmektedir. Allah kurtuluşa erecek mü’minlerin bir özelliğinin de zekâtlarını vermeleri veya zengin olup da zekât verebilmek için çalışmaları olduğunu Kur’an-ı Kerim’de haber vermektedir(el-Mü’minun 23/1-4) Kur’an-ı Kerimde zekâtın öneminden bahseden bir çok ayet vardır: “Hidayet ve müjde namaz kılan, zekât veren mü’minler içindir.(Lokman Suresi 31/3-4) “Yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Asıl iyi olan, Allah’a, peygamberlere inanan, meleklere, kitaba, ahret gününe, yakınlarına, düşkünlere, yetimlere, yoksullara ve kölelere sevdiği maldan harcayan, namaz kılan ve zekât verendir” (Bakara Suresi 2/177).”
Kur’an-ı Kerim müşriklerin özelliklerinin birinin de zekât vermemek olduğunu zikretmektedir. Müşrikleri kötülerken yani.(Fussilet 41/6-7) Zekât fıkıhta yalnızca “farz” diye bilinen hükümlerden biri zannedilmemelidir. Çünkü İslam’ın beş şartından biridir. Mesela namaz dinin direğidir ve ayrıca İslam’ın beş şartından da biridir. Aynı şekilde zekât da öyle demiştik. İşte ikisi de İslam’ın beş şartından biri olduğuna göre zekât namazla birlikte mutlaka yerine getirilmelidir.
Zekâtın Allah katında kabul görmesi için kişinin bu ibadeti ihlâs ile yerine getirmesi gerekir. Yani kişi yalnızca Allah’ın rızasını kazanmayı gönülden dilemeli ve halis bir niyetle zekât ibadetini yerine getirmelidir. Zekât ibadeti Allah’ın verdiği nimetlere şükürdür. Ayrıca bir arınma ve temizlenmedir. Zaten Kur’an-ı Kerim zekâtın hedeflerini de bu şekilde ( arınma ve temizlenme) özetlemektedir (Tevbe Suresi,9/113) Yani zekât maddi ve manevi bir temizliktir. Mesela kişi zekât vererek başta cimrilik olmak üzere birçok kötü alışkanlık ve huylardan arınır. Gerçekten de cimrilik toplum için kötü bir hastalıktır. Bu hastalık insanı mal uğruna çok kötü yollara bile sevk edecek kadar tehlikeli bir hastalıktır. Zekât insanı mala mülke paraya kulluktan, Allah’tan başka her şeyin esaretinden kurtarır. Ki zaten İslam dini de daha çok bunu arzu etmektedir. İşte İslam’ın bu isteğinin gerçekleşmesinin yollarından biri de zekâttır.